Jisung'un Hikayesi Part 3

554 96 26
                                    


Hala bir buçuk yıl önce

İşte böylelikle, Jisung kendini Minho'nun komodinine kelepçelenmiş halde bulmuştu, büyüğün mekaniklerle uğraşmasını izliyordu.

"Beni öldürmek için bir silah mı yapıyorsun?"

Minho arkasına dönmeden önce homurdandı ve Jisung'a ne yaptığını gösterdi.

"Öyle de diyebilirsin. Kediciklerim seni kolayca öldürür. Ama sonrasında temizlenecek büyük bir yığın olur."

"Bomba?"

"Benim dizaynım," dedi kendi kendine gururla gülümseyerek.

"Zekisin. Tahmin etmezdim. Lise yılının birini ıslah evinde geçirmiş bir liseli zorbaya benziyorsun. Dövmesi olmayan tabi ki."

Minho tuttuğu çelik parçayı masaya vurdu ve ellerini biraz baskı kullanarak Jisung'un boynuna doladı.

"Susmayacaksın, değil mi?"

Minho'nun baş parmağı nefes borusuna baskı uygularken Jisung resmen boğuluyordu.

"Şimdi de cevap vermiyorsun? Kedi dilini mi yuttu?" sırıttı.

Minho kavradığı boynu daha da sıkmaya hazrlanıyordu ki Jisung'un guruldayan karnı tarafındam bölündü. Jisung utançtan kıpkırmızı olmuştu.
(Ç.N: Utançtan mı? Boğulmaktan olmasın o???)

"Aç mısın?"

Jisung hayır der gibi başını iki yana sallarken, midesi bir kere daha ihanet etmişti ona.

"Bu sabah bir şeyler yedin mi? Ya da doyuracak kadar yemedin."

Minho nefes verdi ve anahtarı alıp kelepçeyi açtı. Jisung'u mutfağa sürükledi ve sandalyeye oturttu.

Minho tuttuğu bıçakları bilerken, Jisung korkuyla bakıyordu.

"Adın ne?"

Başını kaldırdı ve Minho'ya koca gözleriyle baktı.

"Neden öğrenmek istiyorsun? Mezar taşıma mı kazıyacaksın?"

Minho Jisung ile baya eğleniyordu aslında. Küçük korksa da lafını esirgemiyordu.

Elindeki bıçakların birini, zarar vermeden Jisung'un yüzünde gezdirdi. Sadece küçüğün soğuk bıçağı yüzünde hissetmesini istedi. Minho onun ürkmesini istedi.

"Ben Minho, bu arada."

"Jisung."

"Gördün mü? Sen hareketlerimden şüphelenmeden de düzgün bir konuşma gerçekleştirebiliyormuşuz."

Hala sandalyede oturan Ji'nin önüne Minho bir tabak bıraktı. Küçük olan şüpheyle bakıyordu.

"Zehir değil."

"Biliyorum. Ben zehir yapıyorum, yani zehirli mi değil mi anlayabilirim. Hem zaten zehir yapmak için gerekli ekipmanın yok."

"Demek sende zekisin, hm?" kaşlarını çatmış Jisung'a tek kaşını kaldırarak baktı.


Minho'nun istikrarlı bakışları altında küçük, yemeğini bitirmişti.

"Chan bu kadar çocuğu nereden buluyor? Neyim ben? Kantindeki şef mi?" diye mırıldandı sandalyesinde bir ileri bir geri sallanırken.

Yemeği iki yanağına dolduran Jisung'u gördüğünde gülmeye başladı Minho. Daha önce yemeği bu kadar sevip bir sincap gibi yanağına dolduranı ilk kez görmüştü.

Jisung son lokmasını attığında Minho çocuğu kolundan çekiştirdi ve içinde minderler olan boş odaya itti.

"Burası bizim çalışma odamız. Çok havalı değil, zaten adam öldürmek için lükse ihtiyaç yok."

"Beni öldürmek için mi besledin? Neyim ben? Noel domuzu mu?"

"Felix Chan ile dışarda olduğundan çalışacak bir partnere ihtiyacım var. Bakalım dayanabilecek misin," dedi Minho, Jisung'a doğru bir yumruk savurarak.

Neyse ki Jisung ataktan kaçabilmişti, ama Minho kolundan tuttu ve duvara yasladı. Sırtı duvara yaslıydı ve Minho çok yakınındaydı.

"Sadece kaçmakta iyisin sanırım, hm?"

"Pek değil," dedi Jisung, Minho'nun yüzüne yumruk atmadan önce.

Şaşkınlıkla birkaç adım geriye adımladı Minho, ki bu Jisung'a kaçmak için yeterli boşluğu vermişti.

Minho küçüğü durdurmak için üstüne atladı ve yere düştüler. Minho küçüğün üstündeydi, dudağı kanıyor ve siniri gözünden okunuyordu.

"Tam bir baş belasısın, Sungie!" dedi Minho elini küçüğün beline sinsice kaydırırken.

Küçük olan nefes nefeseydi. Minho'nun elinin belini tuttuğunu fark ettiğinde, farklı hissetti. Ona dokunmaya çalışan diğer erkekler gibi değildi. Titremiyordu, nefes alış verişi normaldi.

Minho'nun kolları altında güvende hissediyordu. Neden peki? Minho bir suçluydu.

Jisung tüm gün yaşananları geçirdi aklından. Onu incitmemişti. Ona yaptığı işi göstermiş, karnını doyurmuş ve sohbet esnasında sadece korkutmaya çalışmıştı.

Jisung daha önce birine böyle çekildiğini hiç hissetmemişti. 12 saatten az süredir tanışık olduğu adama ilgi duyması gerçekten aptalca mıydı?

Minho kanayan dudağını kazağının manşetine silmiş ve Jisung'un üzerinden kalkmıştı.

Küçük şaşırmıştı. Mükemmel bir fırsat varken büyük olan bir şey yapmamıştı. Hatta küçük kalkabilsin diye elini bile uzatmıştı.

Chan eve döndüğünde, kendini en kötü sonuç için hazırlamıştı. Ama şahit olduğu manzara yemek yapan Minho'ya yardım eden Jisung olmuştu.

"Hayattasın," dedi şokla. "Minho'ya ilaç falan mı verdin?"

"Aslında, ondan hoşlandım. O artık benim!" dedi Minho yemeğe odaklanarak.


Gece olduğunda, Jisung tekrar komodine kelepçelenmişti.

Eğer gece boyu uyuyan Minho'yu izlerse, sabah Chan onu serbest bırakmak için gelecekti. En azından anlaşmaları böyleydi.

Chan'ın neden bu görevi verdiğini şu ana kadar hiç sorgulamamıştı. Minho uykusunda çığlık atıyordu. Kabus arkası kabus görüyor, yatakta kıvranıyordu. Jisung tüm gece onu izledi ama uyandırmaya cesaret edemedi. Minho'nun uykusunda konuştuğunu ve ailesinden defalarca özür dilediğine şahit oldu. O, fazla acı çekiyordu ve Jisung'un kalbi bunu kaldıramıyordu.

Ertesi sabah, Minho tek başına uyandı. Jisung odasında değildi. Sinirden gözü dönmüş bir şekilde Chan'a gitti.

"Jisung nerede? Onu gönderdin mi? Yoksa öldürdün mü?" diye bağırdı Chan'ın suratına.

"Sakin ol tatlım! Orada işte," dedi Chan tezgahı işaret ederek.

Jisung orada oturmuş kimyasallarla çalışıyordu.

"Günaydın, hyung! Sana yardımcı olacak uyku ilacı üzerinde çalışıyordum. Endişelenme, yan etkisi olmayacak. Eğer olursa, halletmek için yanında olacağım," dedi gülümseyerek, ama şaşkına dönmüş Minho ile göz teması kurmadan.

"Sabah ilk işi, grubun bir parçası olup olamayacağını sormak oldu," dedi Chan, Minho'nun omzuna vurarak.

31-01-22

Y.N: Jisung'un geçmişi de bittiğine göre, şimdiki zamana dönüp Chan ve çocuklara, fabrikada neler olduğuna geçeceğiz.

8 Sips of Wine (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin