Güven Zaten Yoktu

640 90 41
                                    

Chan herhangi bir açıklama yapmayı reddedince, hepsi sessizce odalarına çekildi. Jeongin, medikal bir kitap okuyor ve Chan'ı tamamen görmezden geliyordu.

"Innie..."

"Chris."

"Adımı bir kez daha söyle."

"Ne?"

Kafasını sola doğru çeviren Jeongin, Chan'ın dudaklarıyla karşılaştı. Milimetre uzağında, büyüğün nefesleri Jeongin'in burnunda dolanıyordu.

"Ne yapıyorsun?"

"Adımı bir kez daha söyle."

"Chris..."

Jeongin, tadına bakmak istediği o dudaklara odaklanmıştı. Yasaklı meyveydi. Eğer bir ısırık alırsa, asla duramayacağını biliyordu. Ama çok istedi. Chan'la dudaklarını bir saniyeliğine bile olsa birleştirmeyi. Bu his onu içten içe yiyordu. Chan ileriye doğru eğildi ve Jeongin'in dudaklarına yapıştırdı kendi dudaklarını. Chan'ın baskın tavrı yüzünden küçük olan zayıf hissetmişti kendini, ama istiyordu.
Chan'ın elinin çenesini kavramasını ve dilinin, kendi ağzında dolanmasını hissetmeyi istiyordu. Chan ile tanıştığından beri, bir şeyleri başlatmak adına kendini hep geride tutmuştu. Bu öpücük, çok yanlış ama çok güzeldi.

Chan'ın Minho ile flört etme girişimlerini konuştuğu anlar Jeongin'in gözünün önüne gelirken kalbi acıyla sızlamış, al yanaklarından yaşlar süzülmeye başlamıştı.
Chan bir saniyeliğine geri çekildi ve küçüğün yanaklarını silmeye yeltendi, ama Jeongin onu itmişti.

"Innie?"

"Başkalarının duygularıyla oynamaktan zevk alıyorsun demek, hm? Ya da bu, bizden bir şeyler saklamanın verdiği suçlulukla başa çıkabilmenin iğrenç bir yolu senin için."

Odadan çıkmak için ayaklanmıştı Jeongin, ama Chan bileğinden yakaladı.

"Nereye gidiyorsun?"

"Koltukta uyuyacağım! İyi geceler, hyung!"

Küçüğü bırakan Chan, karanlık odada elleri başında bir şekilde sessizce kalmıştı

Salon

"Bira ister misin?"

Başını battaniyenin altından çıkaran Jeongin, elinde iki şişe alkol tutan Minho'yu gördü.

"Sorun olmaz mı?"

"Bizler polis tarafından aranan suçlularız ve sen reşit olmadan alkol almaya mı takıldın?" dedi Minho bir kaşı havadayken.

Şişelerden birini alan Jeongin, sıvıyı dikmeye başladı.

"Sindirecek vaktimiz olmadı bu gece. Arada bir kavga edilir."

Jeongin Minho'ya elindeki alkolün unutturamayacağı bir hisle bakıyordu, kıskançlık. Kötü yanı da, Chan'ın neden Minho'yu seçtiğini açıkça görmesiydi. O gözleri, mükemmel burnu ve elmacık kemikleri... O kusursuzdu.

"Beni sevmiyor... Ve bu canımı çok yakıyor," diye mırıldandı Jeongin, Minho'nun göğsünde hıçkıra hıçkıra ağlamadan önce.

Büyük olan alkolden bir yudum alırken diğerinin sırtını sıvazlıyordu.

"Sana imreniyorum Jeongin. Hislerinin karşılıksız kalacağı bir ilişkiyi reddedecek cesaretin var. Ben asla bu kadar cesur olamam. Her gün, Jisung beni sevmeyi öğrenecekmiş gibi davranarak aldatıyorum kendimi. Acınasıyım."

Jisung ve Minho'nun odası.

Seungmin odaya girdiğinde Jisung yatakta uzanıyordu.

"Hey Jisung?"

"Ne?"

"O barda ne kadar çalıştın?"

"Neden?"

"Sadece onun bizi ne kadar süredir gözetlediğini öğrenmek istiyorum "

"Bir yıl."

"Bir yıl mı? Bu çok uzun. O şartlarda çalışmanın ne ka-"

İrite olmuş Jisung, Seungmin'in ne diyeceğini anlamış ve lafını kesmişti.

"Seungmin! O öyle değil."

"Biliyorum. O işler nasıl yürüyor bilmiyorum ama yargılamam. Ne yapman gerektiyse onu yapmışsındır," gergin bir gülümsemeyle omuzlarını silkti Seungmin.

"Seungmin, tanrı aşkına! Bitirmeme izin ver... Ben bakirim."

Seungmin duyduğuna biraz şaşırmıştı.

"Ne? Ama düşünmüştüm ki..."

"Patronum kimsenin bana dokunmasına müsade etmedi. Şimdi düşünüyorum da muhtemelen Chan'ın fikriydi bu."

"Peki ya sen ve Minho hyung? Siz.."

"Asla. Elbette yapmak istedi, ama izin vermedim. O da kararıma saygı duydu ve bir daha asla sormadı."

"Şimdi onun için kötü hissettim. Resmen işkence ediyorsun."

"Evet... korkunç biriyim, biliyorum."

Hyunjin ve Changbin'in odası

"Hyunjin! İşte buradasın!" dedi Felix neşeyle.

Yavaşça battaniyenin altına, Hyunjin'in yanına kıvrıldı.

"Yeji'ye güzel dedim diye kızdın mı? Yoksa kıskandın mı?"

"Neden kıskanayım? Aramızda bir şey yok. Bir kere yaşandı hepsi bu."

Felix kollarını Hyunjin'e sardı ve iç çekti.

"Tam bir bebeksin. Aramızda bir şeyler var. Eğer olmasaydı burada olmazdım. Sana kanıtlayacağıma dair söz vermiştim."

Hyunjin yüzünü küçüğü çevirdi ve saçlarıyla oynamaya başladı.

"Sen, meleğin yüzüne sahip bir şeytansın sonuçta. Herkese karşı sevgi doluyken, koşulsuz sevgine nasıl inanabilirim?"

Chan ve Jeongin'in odası

"Hala çalışıyor musun?"

Chan'ın yatağı kağıtlarla kaplıydı. Kapıya başını çevirdiğinde Changbin ile karşılaştı.

"Binnie! En azından biriniz hala benimle konuşuyorsunuz."

"Buraya sadece ne kadar aşağılık bir herif olduğunu söylemeye geldim."

"Tabi ya."

Changbin kollarını kavuşturdu ve Chan'a sinirle baktı.

"Genelde ne yaptığınla ilgilenmem ama bu gece hepimizi incittin. Özellikle 3racha maknaemizi. Ve bunu affedemem. Beni buraya getirdiğinde, onlarla yaşamam için bir neden bulmamı söylemiştin. Yapmaya çalıştığım da bu. Böyle davranılmayı hak etmiyorlar. Ji hassas bir çocuk. Gözlerinden ne kadar zorluk çektiğini anlayabiliyorum. Hepsinin."

"Peki benim gözlerimde acı görmüyor musun?" dedi Chan, kendini gülümsemeye zorlayarak.

"Orada, gözyaşından bir şelale tutuyorsun. Eğer onları saklamaya devam edersen, boğulursun."

"Ben zaten ölü bir adamım."

25-01-22

8 Sips of Wine (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin