Belki Hâlâ Hayattadır...

594 76 45
                                    

Minho hızla merdivenleri çıkıyordu.

Changbin ise onun önünde, Hyunjin'i arıyordu.

Hyunjin tüm gücünü San ve Taehyung ile dövüşürken harcamıştı. Taehyung'a tekme atarak silahsız bırakmayı başarmıştı, ama bu büyük olanın Hyunjin'in karnına defalarca tekme atmasına engel olmamıştı.

Yere kan tüküren San, Taehyung'u yakasından tuttu ve kenara çekti, yerdeki silahının yanına düşmüştü Tae.

San direkt Hyunjin'e yaklaşıp onu boğmaya başladı.

Hyunjin'in yüzü kıpkırmızıydı ve damarları ortaya çıkmaya başlamıştı. Elleriyle San'ı uzaklaştırmaya çalışıyordu ama o, daha da sıkı boğuyordu. Bedeni solgunlaşmaya başlarken bacakları çırpınıyordu.

Son nefesinde, ayaklarını konumlayıp San'ın karnına vurdu ve Taehyung'un üzerine sendelemesine neden oldu.

Hızla ayağa kalkan Hyunjin bir süre öksürdü.

O boğulmanın etkisinden kurtulurken diğer ikisi ona saldırmaya hazırdı.

O anda Changbin ortaya çıktı ve ikisini birden yere serdi.

"Hyung!" dedi Hyunjin boğuk sesle.

"Hyunjin-ah! İyi misin?"

Changbin, küçüğünün boynundaki kızarıklıkları gördü.

"Hyunjin!"

Adı söylenen genç başını Minho'ya, merdivenlere doğru çevirdi.

"Felix! Ona gitmen lazım!"

"Felix'e... ne oldu?" ayakta zar zor dururken sordu.

"Ölüyor!" diye bağırdı Minho, gerçek anlamda korkuyordu.

Hyunjin acısını umursamadan ikinci kata koştu.

"Changbin! Benimle gel!"

Changbin onayladı ve hyungunu takip etti.

Hyunjin Felix'i, tam da Minho'nun tarif ettiği yerde buldu. Kan gölünün içinde oturmuş, sırtı duvara yaslı ve gözleri kapalıydı.

Hyunjin küçüğünü o halde gördüğünde, sanki kalbi parçalanmıştı. Göz yaşları içinde yere çömeldi ve elini, kendi elleri içine aldı.

"Felix... Felix lütfen uyan."

Tuttuğu elini öperken bir yandan da sarsıyordu Felix'i.

"Lütfen, Felix... ben... ben sensiz yaşayamam! Bunu bana sen yaptın! Beni kendine aşık ettin! Beni böyle bırakıp gitmeye cüret bile etme!"

Çığlıkları acı doluydu. Boğazı acıyordu. Çaresizdi. Ağlamaktan görüşü buğulanmıştı.

"Felix, lütfen! Seni seviyorum! Sana inanıyorum ve birlikte olalım istiyorum! Bana bunu yapma!"

Kan ve dumanların arasında, Hyunjin olduğu yerde donmuş bir şekilde, sevgilisinin bir mucize ile geri dönmesini bekliyordu.

Birden Felix gözlerini açtı.

Bunu gören Hyunjin, tuttuğu eli sıkıca kavradı.

"Felix?"

Küçük, büyüğüne baktı ve gülümsedi.

"Felix!"

Her şeyini kaybettiği anda nasıl ruhu çekildiyse, Felix'in güzel gülümsemesini gördüğünde o kadar hızlı geri gelmişti ruhu Hyunjin'in.

"Seni buradan çıkarmalıyız," dedi Hyunjin, Felix'i kucaklarken.

Mingi, Jisung'a ateş etti, ama kaçınmayı başardı Ji. Cebinde tuttuğu şişeyi, tam olarak Mingi'nin suratına sıçrattı. O anda da bir koluyla kendi yüzünü siper edip asitten kaçınmıştı.

O sırada, yere düşmüş Jisung'un üzerine atıldı Hoseok. Bir bıçak çıkardı ve Jisung'un köprücük kemiğine ve yanağına kesik açtı. Son olarak bir bıçağı da omzuna sapladı.

Acı içinde kıvranıyordu Jisung. Hoseok ise yüzünü bir kesik daha açmak için küçüğe yaklaştırdı.

O sırada Jisung, kısa süreli kör edecek bir sıvı döktü yüzüne. Daha sonra ayaklandı ve geri kalanını yere boşalttı.

"Ah, haftalarca tat alamama sebep olacak,"dye mırıldandı kendi kendine.

Mingi'ye yaklaştı ve diziyle, kaburgalarına bastırdı. Mingi acıyla öne doğru hareketlendi ve bu da Jisung'a tabancasını çalmak için avantaj sağlamıştı.

Bir şişeyi daha havaya fırlattı ve tabancasıyla vurdu.

Kurşun yüzünden şişenin içindeki sıvı ateşlenip odayı alevler içinde bıraktı.

Yere doğru çömelen Jisung'un sırtına alevler birçok yara bırakmıştı.

Minho ve Changbin yangını görüp kapıyı açtılar.

"Jisung!" diye bağırdı Minho, küçüğü yerde gördüğünde.

Yanıklar ve küllerle kaplı Jisung kendi başına ayağa kalktı.

"Tam bir kundakçıyım değil mi?" dedi Jisung hyunglarına şaka yaparak.

Minho Jisung'u aşağı indirirken, Changbin Jeongin'i aramaya devam etti.


Jeongin birkaç tahta kutu ardında, Jungkook'un kurşunlarından kaçıyordu.

O sırada Wooyoung tarafından bulunmuş ve sırtına ciddi bir yara almıştı

Yere düşen Jeongin, Wooyoung'un bacağına ateş etti.

Maalesef tam da o anda Jungkook, Jeongin'i omzundan vurmuştı.

Küçüğün tepki verecek şansı bile yoktu.

Jungkook işi bitirmek için yaklaşırken omzuna saplanan bıçağı hissetti. Acıyla bağırıp dizleri üzerine düştü.

"Chris?"

Chan, üstü başı toz ve küllerle kaplı bir şekilde dikiliyordu. Her yanında yaralar ve kesikler vardı ve gözlerine resmen kan oturmuştı.

"Aileme elini sürmeye kalkma bile, seni piç!" diye küfredip Jungkook'un dizine tekme attı.
"Namjoon şu an hastanede ve Hongjoong ise iz bırakmadan ortadan kayboldu. Bir an önce gitmeni öneririm."

Jungkook'un peşinden yerde sürünen Wooyoung, diğerlerine haber vermek için çıkışa ilerledi.

"Ayağa kalkabilecek misin?" dedi Chan Jeongin'e elini uzatarak

Jeongin ayağa kalktı ama Chan'ın kollarına düştü.

"Öldün sandım," dedi fısıldayarak.

"Bu kadar kolay mı? Asla."

Changbin ile merdivenlerde buluşup dışarı çıktılar.

Hepsi, Chan'ı görür görmez etrafına toplanmıştı.

"Hyung! Felix ölüyor! Jeongin'in onu tedavi etmesi lazım!" diye yalvardı Hyunjin ağlayarak.

"Jeongin kimseyi tedavi edemez şu an," dedi Chan. "Onun da ilgilenilmeye ihtiyacı var. Karavana geçelim, eve varınca doktor bulacağım!"

Onaylayarak karavana ilerlediler. Park alanına ulaştıklarında beklenmedik bir şey olmuştu.

Jin, Suga'nın bombalarından birini karavana fırlatmıştı.

Üyelerin şaşkın gözleri altında, karavan alevler içinde kalmıştı.

"Seungmin!" diye bağırdı Jeongin, yüreğinin ağırlaştığını hissederek.

"Karavandaydı... Ona beklemesini söylemiştim," dedi Changbin boğazı düğümlenirken.

"Belki hala hayattadır, belki..."

"O öldü!" Chan, Minho'nun lafını kesmişti. "Eğer oraya gidersek biz de ölürüz. Eve gidiyoruz!"

Chan sesini tekrar yükseltene kadar hiçbiri yerinden kıpırdamadı.

"Gidiyoruz dedim!"

09-02-22

Y.N: Hainlerden birini açıklama vaktim geldi. Bir sonraki bölümde göreceksiniz. BTS'ten ve Ateez'den birer tane hain var. Hainler, gizlice Chan için çalışıyorlar.

8 Sips of Wine (Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin