3 yıl önce, Seul
"Anne, ben çıkıyorum!"
"Hyunjin, bekle! Seninle konuşmamız lazım. Eninde sonunda bir üniversite seçeceksin. Yapmayı istediğin bir şey olmalı."
Hyunjin gözlerini devirdi ve çantasını yere attı.
"Var zaten anne. Dövüşmeyi seviyorum. Ve bunda çok iyiyim."
"Biliyorum tatlım, ama her gece eve morarıklarla geldiğin için diğer çocuklar sana kaba davranıyor."
"Sana söylemiştim. Antrenmanlar zor."
"Okuldaki çocuklardan dolayı olmadığına emin misin? Dün gece eve burnun kanayarak geldin."
"Eminim. Endişelenme. Sonra konuşuruz!"
Çantasını kaptığı gibi okula koştu. Kapüşonun taktı ve sınıfına doğru sessizce ilerledi.
Hyunjin bir şeyi sevdiğinde o şey hakkında tutkulu olan birisiydi. Küçükken babası ona boks yapmayı öğretmeye çalışmıştı. Ama o dövüş sanatlarına daha yatkındı bu yüzden dojo'ya yöneldi ve ne kadar iyi olduğunu da keşfetti. O sıralarda da babası onları terk etti ve bir daha da iletişime geçmedi.
Hyunjin antrenmanı, öfkesini dökmek için yapıyordu ve gitgide daha da iyi olmaya başladı. Problemleri de işte tam o zamanlar başlamıştı.
O iyi görünümlü ve yenilmezdi.
Çevresinde kıskançlıklar oluşmaya başladı. İnsanlar ona küfürler etmeye, agresif davranmaya başlamıştı. Hyunjin onlara asla karşılık vermemişti çünkü umursamıyordu. Sadece dövüşmeye olan tutkusuna odaklıydı. Dikkatini o pisliklerle dağıtmak istemiyordu.
"Jinnie..."
Hyunjin arkasını döndüğünde, dolaba yaslanmış, yüzünde haddinden fazla makyajı olan kızla karşılaştı.
"Nasıl yardımcı olabilirim?"
Kız, hayatında duyabileceği en aptal şekilde kırkırdamıştı. Tırnaklarını tahtaya sürtse, kızın sesinden daha güzel ses çıkardı.
"Bir ara birlikte dışarı çıkabiliriz diye düşünüyordum. Eğleniriz falan."
"Gider misin? Dolaptan kitaplarımı almam gerekiyor."
"Hadi ama Jinnie. Okuldaki tüm kızları reddettin. İnsanlar gay olduğunu düşünmeye başlayacak."
"Git dedim!"
"Belki de öylesindir. İğrenç..." diye mırıldandı kız gitmeden hemen önce.
Her gün böyleydi. Her siktiğim gün. Okul hayatının sinir bozucu klişeleri. Bıkmıştı artık. Kurtulmak için bir senesi daha vardı. Daha sonra üniversiteye gidecek ve bunların yüzünü bir daha görmeyecekti.
Neden hiç onlara karşılık vermediğini merak etmiş olabilirsiniz. Cevap oldukça basit. Problem yaratmak istemiyordu. Babasınım bıraktığı duygusal ve finansal boşluğu doldurmak için annesi zaten çok fazla çalışıyordu. Daha fazla yük olmak istemiyordu.
Ertesi gün
"Hyunjin, şey hakkında-"
"Üniversite! Biliyorum anne. Kendim halledeceğim."
"Güzel! Oğlumun sevdiği şeyi yapmasını istiyorum."
Annesi üzgün gözlerle sandalyeye oturduğunda, Hyunjin kahvaltısını yapıyordu.
"Baban aradı."
Çiğnemeyi bırakarak annesine çevirdi gözlerini.
"Cidden mi?"
"Seni sordu. Onu daha fazla ziyaret etmeni istediğini söyledi."
"Rüyasında."
Annesi ona yaklaştı ve saçlarını karıştırdı.
"Onunla konuşabileceğini biliyorsun. Benim yüzümden onu görmezden gelme."
Hyunjin yüzünde sert bir ifadeyle ayağa kalktı.
"Görmezden gelmiyorum anne. Yıllarca ikinizin kavgalarını duyarak yaşadım. Öfkemi bir kum torbasına vurarak atıyordum. Seni üzgün görmekten nefret ettim. Ben...ben mumlarımı üflerken bile, ondan ayrılmanı diledim. İkinizin ayrılmasını böylelikle mutlu olmanı istedim," içinden geçenleri itiraf ederken gözyaşlarını tutamamıştı. "Bunu dilediğim için kötü biri miyim? Hiçbir zaman yürütebileceğinizi düşünmedim."
Annesi kollarını ona sararken, başını göğsüne yaslamış bir şekilde hüngür hüngür ağlıyordu.
"Oğlum, sen benim tek mutluluğumsun. İsteyerek kötü bir şey yapmayacağını biliyorum. Haklıydın, biz umutsuz vakaydık."
Sakinleştikten sonra, annesi Hyunjin'in yaşlarını sildi ve ona çantasını uzattı.
"Şimdi okula! Eve gelip yeni bir arkadaş edindiğini söylediğinde mutluluğum sınırsız olacak."
"Ama anne, en iyi arkadaşım, bana her pazar saat 5'te dojo'nun anahtarını veren okulun hademesi.
Annesi, "Seni baleye göndermeliydim," diyerek alnını öptü oğlunun.
Okul bittikten sonra, Hyunjin, dojo'ya gitti. Öfkesini attı sonra eve gitmeye karar verdi.
Eve doğru ilerlerken birden bir ses duydu. Etrafına bakındı ve çalıların arasında bir yavru köpek gördü. Çömeldi ve ona yavaşça yaklaştı.
"Selam oğlum! Benimle gelmek ister misin?"
Hatırladığı bir sonraki şey, annesinin kapıyı açtığındaki şaşkın yüzüydü.
"Bil bakalım ne oldu anne! Yeni bir arkadaş edindim! Adı Kkomi!"
Dojo: Dövüş sporlarının çalışıldığı oda veya salonları tanımlamak için kullanılan Japonca bir kelimedir. Kelimenin ''do'' kısmı aksiyonu, ''jo'' kısmı ise yeri ifade eder. Yalın kapsamda bakılırsa, dojo, özetle işi yeni öğrenenlerin temel hareket yeteneklerinin, gerçek üretim hattına geçmeden önce sınandığı yerdir. Ve bazen de çalışanların kendi ''sanatlarını'' çalıştığı, tekrar ettiği yer olarak da kullanılabilir.
13-01-22
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8 Sips of Wine (Çeviri)
Fanfiction-tamamlandı- "Neden partilerde hep şarap içiyorsun?" "Bu üyelerime güvenimin ve geri çekilmemizin vakti olduğunun göstergesi." Hem mafya hem de polis, en iyi olma ve yakalanmama namına sahip Stray Kids adlı bir casus grubunun peşindedir. Bang Chan...