Bütün gece uyumamıştım. Gözlerimi kapatıp uyumak ve her şeyi unutmak istemiştim ama mümkün olmamıştı. Onun kokusu sinmişti her yere. Yastıkta, çarşafta... En önemlisi de benim bedenimde. Gözyaşlarım yüzümde kuruyordu. Böyle bir şeyi asla hak etmemiştim. Onu düşünmek istemiyordum. Banyoya girdim. Ne kadar süre orada kaldığımı bilmiyordum ama artık tenim kaynar suyun verdiği acıyla yanmaya başladığında zorlukla çıktım. Gözüm sürekli saate kayıyordu. Ama bu gece benim için hayatımın en uzun gecesiydi. Bitmiyordu. Dakikalar adeta birer saat gibi geçiyordu.
Anlayamıyordum. Düşünüyordum ama bir türlü kendime mantıklı bir bahane sunamıyordum. Bundan da nefret ediyordum. Bir bahane bulmak zorunda kalmaktan delicesine nefret ediyordum. Bunu Yavuz'un yapması gerekirken ben onu haklı bulmak için bir bahane üretmeye çalışmaktan nefret ediyordum. Bu kadar zayıf olduğum için kendime kızıyordum. Aklım almıyordu. Böyle bir gecede... Kim yeni evli karısını odasında tek başına bırakıp başka bir odaya uyumaya gider ki? Birlikte uyuyamama gibi saçma sapan bahanelere ne kadar çok inanmak istesem de inanamıyordum. Yurtta bir sürü kişiyle aynı odayı paylaşırken bu gece bana gelince mi birlikte uyuyamıyorduk? Bütün gece bunları düşünmekten başka bir şey yapmamıştım. Artık sabaha doğru dayanamadım. Gün aydınlanmıştı ama ben bir saniye bile gözlerimi kırpmamıştım. Bu oda beni bunaltmıştı. Ayağa kalktım ve odadan çıkacakken gözüm aynadaki yansımama takıldı. Saçlarım açıktı. Yüzüm bembeyaz, gözlerim kıpkırmızıydı. Üzerimde ise siyah bir bluz ve siyah bir tayt vardı. Yeni bir geline hiç uygun olmayacak bir renkti siyah. Ama şu an benim içinde bulunduğum durum için fazlasıyla uygundu.
Odadan çıktığımda bir an ne yapacağımı bilemeden öylece durdum. Kendimi bu eve fazlasıyla yabancı hissediyordum. Hoş artık Yavuz'a da yabancıydım ben. Onu tanımıyordum. Tanıdığımı sanmışım.
"Günaydın..." diyen Yavuz'un sesiyle bir anda irkildim ve hızla arkama döndüm. Üzerinde çok şık bir takım vardı ve benim aksime fazlasıyla bakımlı, dinç duruyordu. Anlaşılan dün gece ağlayan ve uyumayan tek kişi bendim. Ağlamasını beklememiştim ama içinde bulunduğumuz durumdan rahatsız olmasını ummuştum. Ama yine yanılmıştım.
"Günaydın," dedim soğuk bir sesle. Bunun üzerine bana gülümseyerek yanıma geldi ve bana doğru uzanacakken bir adım geriledim. Şaşırsa da tekrar bana doğru uzanmıştı ki bir kez daha geriledim. Soğuk duvarı sırtımda hissetmiştim. Yavuz da bu tutsaklığım karşısında aramızdaki tüm mesafeyi kapattı ve bir eliyle yüzümü kavradı.
"Oyun mu oynuyoruz?"
"Dokunma bana..."
"Senin kocanım... Sende benim karımsın," dedi ve boştaki elini kaldırarak yüzüğünü gösterdi. "Evlendik biz dün gece... Hatırlıyorsun değil mi?"
"Evet, beni bir..." demiştim ki dudaklarıyla dudaklarımı kapadı. Öpmedi sadece temas ettirdi ve sonra alnını alnıma yasladı.
"Kendine kötü imalarda bulunma."
Alayla gülümsememe engel olamadım. "Sen bana imada bulunmadın... Direk yaşattın."
Benden uzaklaştı. Ellerini ceplerine koyarak bana bakmayı sürdürdü. Ama az önceki gibi gülümsemiyordu. Aksine kaşları çatılmıştı.
"Bu kadar önemli mi? Aynı yatakta uyuyunca ne değişecek?"
Elimi saçlarımın arasından geçirdim. Sakinleşmeye çalışarak "Evli olan insanlar genelde aynı odada ve aynı yatakta uyurlar..."
"Ben normal bir adam değilim."
"Ama ben normal bir kadınım! Ve normal bir evliliğim olsun istiyordum. Herkes gibi..."