Bölüm - 17

4.6K 489 201
                                    

Yemek devam ederken istemsizce çevremi inceledim. Burası ve bu insanların büyük çoğunluğu benim için birer yabancıydı. Kendimi fazlasıyla yabancı hissediyordum. Gözlerim Savaş'a kaydığında onun yüzündeki mutsuzluğu görmemle şaşırdım. Çok güzel ve zengin bir kadınla evleniyordu ama adeta ölecek gibi bakıyordu etrafa. Fazlasıyla boş ve umursamaz. Pelin ise onun tam aksine bir güneş gibi parlıyor, herkese gülücükler saçıyordu ve fazlasıyla eğleniyordu. Bir şeyler dönüyordu ama Gülce anlamamıştı.

"Her damat benim kadar şanslı olmuyor sonuçta..." diyen Yavuz ile gözlerimi ona çevirdim. Gözleri direk gözlerime sabitlenmişti.

"Ne?"

"Herkes seçtiği kadınla evlenemiyor demek istiyorum."

Soğukça gülümsememe engel olamadım. "İyi ki senin seçtiğin kadındım... Ya olmasaydım? O zaman herhalde bir zindana falan kapatırdın beni."

Sert çehresi kasıldı. Gözlerinde kısa bir an acıyı görür gibi oldum ama emin olamadım. Yavuz ile ilgili hiçbir şeyden ne şimdi ne de daha önce emin olamamıştım ki zaten.

"Ben o kadar kötü bir adam değilim."

"Hayır," dedim ve gözlerimi bir an olsun gözlerinden ayırmadan devam ettim. "Sen çok kötü bir adamsın. Benim kalbimi belki fiziken ellerine alıp parçalamadın ama ruhumu yok ettin... Yaşama sevincimi, aşka olan inancımı... En önemlisi de bir adamı sevmenin büyük bir pişmanlık olabileceğini bana gösterdin."

"Beni sevdiğin için pişman mısın?"

"Bunu gerçekten soruyor musun?"

"Gülce pişman mısın?"

"Ben seninle ilk karşılaştığım andan bile pişmanım. Sevmek şöyle dursun yüzünü görmeye katlanamıyorum."

Yavuz'un kaşları çatılmıştı. "O halde neden benim çevremdesin hala?"

Buradan vuracağını çok iyi biliyordum. Haklıydı da. Sonuçta onun ailem dediği dostlarının etrafındaydım ve dolaylı olarak da Yavuz ile sürekli bir karşılaşma durumu yaşıyordum.

"Ben senin çevrende değilim. Değer verdiğim insanların yanındayım."

Bir şey söylememişti. Söylememesi de işime gelmişti. Çünkü onunla tartışacak gücü kendimde şu an için bulamıyordum. Bir günde fazlasıyla muhatap olmuştuk zaten. Daha fazlasına gerek yoktu.

Yemeğin bitmesi ile sahile doğru yürüdüm. Nefes almak istiyordum. Yavuz ile dip dibeyken bu pek mümkün görünmüyordu. Kafamı boşaltmam gerekti.

Ay ışığının altında ilerlerken ayağımdaki sandaletleri çıkararak elime aldım ve bir süre öylece yürüdüm. Yaşadığım hiçbir şeyi düşünmek istemeyerek bulunduğum yerin tadını çıkarmaya çalıştım. Ilık esen rüzgâr ve denizin kokusu dört bir yanımı sarmıştı. En sonunda sahildeki şezlonglardan birine uzandım ve gözlerimi kapattım. Bir süre öylece durmak istedim. Aslında gece burada bile yatabilirdim. Bu düşünce ile gülümsememe engel olamamıştım.

"Mutsuz olmadığını görmek güzel..." diyen Savaş'ın sesiyle hızla gözlerimi açtım ve yan tarafıma baktım. O da benim gibi yan tarafımdaki şezlonga uzanmıştı ve gözleriyle geceyi aydınlatan yıldızlara bakıyordu.

"Mutluluk benim için fazlasıyla uzak artık."

"Belki de değildir."

"Bana mutluluk verebilecek birini kaybettim ben..."

"İnsan kendi mutluluğunu kendi yapmalı."

"O halde sen neden mutsuzsun?"

Savaş kısa bir an bana doğru çevirse de bakışlarını tekrar gökyüzüne bakmaya devam etti.

Sev BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin