Adeta bir cam fanusun içinde sıkışmış kalmış gibiydim. Günler geçiyordu ama ben hala bir cesaret kırıntısı dahi gösteremiyordum. Korkum kendim için değildi... Mine ablanın hayatında bir olumsuzluğa sebep olma düşüncesi bile canımı yakarken buna sebep olduğum takdirde yaşayacağım suçluluk bir ömür peşimi bırakmazdı. Yavuz'un tehditlerinin altının dolu olup olmadığını bilmiyordum ama riske atamazdım. Bazı şeyleri hayatımda oturtmam gerekti. Onun benden vazgeçmesi gerekti. Benim de gidecek bir yer bulmam gerekti. Onunla aynı şehirde yaşayabilmem mümkün değildi. İki hafta daha vardı. İki hafta sonra tayin sonuçları açıklanacaktı. İşte o zaman gidecektim. Öncesinde Mine ablayı uyarmam gerekti. Ona zarar verebileceğine inanmak istemiyordum. Çünkü onun da hayatında önemli bir yere sahipti. Belki de sadece beni korkutmak için yapıyordu. Bilmiyordum ama canım fazlasıyla yanıyordu. Üstelik kafam da fazlasıyla dağınık bir haldeydi. Aldığım kararların büyüklüğü beni korkutuyordu. Tayinim çıkıp gittiğimde önünde sonunda Yavuz ile yüz yüze gelmek zorunda kalacaktım. Ondan boşanmam gerekecekti. Bunların hiçbirinin kolay olmayacağını biliyordum... Üstelik tüm yaptıklarına rağmen onu deli gibi sevmek benim en büyük sınavımdı. İnsan sevdiği adamdan kaçar mıydı? Ben kaçıyordum. Benim sevgim bizim bir olmamıza yetmemişti. Benim sevgim onun hastalıklı kalbinin iyileşmesine yetmemişti. Benim sevgim benim sonumu getirmeden ben bu işin sonunu getirmeliydim. Bu gecede bu planın ilk adımıydı. Bugün Yavuz ve arkadaşlarının kurduğu şirketin kuruluş yıl dönümüydü ve tabi ki onu davet eden kimse olmamıştı. Yavuz aklı sıra onu yok sayarak ders vermeye çalışıyordu ama bu gece kimin kime ders vereceği ortaya çıkacaktı.
Otelin balo kısmına doğru yöneldim. Adımlarımı güçlü tutmaya çalıştım. Bu gece korkaklık olmayacaktı. Bu gece sadece güçlü duracaktım. Ona düşündüğü kadar kolay lokma ya da pısırık olmadığımı gösterecektim. Ona karşı sessizliğim ve alttan alışımın sebebinin kişiliğimden değil de sevgimden olduğunu görecekti.
İçeri girdiğimde bir süre öylece kalabalığa bakındım ve sonra onu gördüm. Tüm heybetiyle adeta ben buradayım diyordu. Kocaman" salonda gözlerim onu saniyeler içinde bulmuştu. Kendinden emin bir duruşla karşısındaki adamla bir şeyler konuşuyordu. Ondan gözlerimi ayırarak etrafa bakınmaya devam etmiştim ki Barış ve Eylül'ü gördüm. Barış her zamanki sahiplenici tavrıyla, Eylül'ü belinden tutarak yanından ayırmıyordu. Bu görüntü kalbimin sızlamasına neden oldu. İstediğim böyle bir hayat iken yaşadığım tam bir kaostu. Benden adeta nefret eden bir adamla evliydim.
Bir anda kolumu tutan el ile başımı hızla çevirdim. Kim olduğunu çok iyi biliyor olsam da gözlerinin içine baktım. Onu öfkelendirdiğimi görebiliyordum ve bu hoşuma gitmişti. Onun da hassas noktaları vardı demek ki. Kalbi sadece bana taştandı anlaşılan.
"Ne işin var burada?"
Sesi fısıltı şeklinde çıksa da tonlamaları ağır tehdit içeriyordu. Hafifçe gülümsedim. "Kocamın yanında olmak istedim."
"Boşanmak istediğin kocanın..."
"Boşanamadım ama değil mi?"
"Her neyse..." dedi. "Senden böyle bir şey istemedim."
Ses tonu az önceki göre biraz daha yükselmişti ama dışarıdan birileri hala bizi duyamazdı.
"Kolumu acıtıyorsun."
"Öyle mi?" diye soran sesi buz gibiydi.
"Evet," dedim kararlı bir ifadeyle. Bir anda kolumu bırakarak beni belimden kendine doğru çekti. Bedenlerimiz arasında hiçbir mesafe kalmamıştı. Kokusu dört bir yanımı sarmıştı. Canım acıyordu, kalbim ondan daha beter bir durumdaydı. Güçlü durmaya çalıştım. Bir süre daha katlanacaktım. Sadece bir süre...