Bölüm - 10

4.4K 436 67
                                    


Sonunda yemek faslının bitmesi ile odaya gitmek için kalktık. Eylül'ün korku dolu gözlerini üzerimde hissediyordum ve bende delicesine korkuyordum ama korkunun ecele faydası yoktu. Ben bir hayat tercih etmiştim ve şimdi bu hayatı yaşamalıydım.

Asansörde sessizdik. Ona bakmadım. Bakmak içimden gelmiyordu. Çok kızgın hissediyordum kendimi. Canım çok yanıyordu. Odaya girdiğimizde de hızlı adımlarla banyoya ilerlemiştim ki bir anda beni kolumdan tutarak kendine doğru çekti ve dudaklarını dudaklarımı hapsetti. Onu itmeye çalıştım. Gerçekten direndim. Onun öpücüklerine ve dokunuşlarına teslim olmamak için elimden geleni yaptım ama içindeki bir taraf... Onu deli gibi seven o taraf galip geldi ve bende bütün öfke ve hırsımla ona karşılık verdim. Adeta birbirimizin canını yakmaya çalışıyor gibiydik. Sevişmiyorduk... Bizim şu an tam olarak yaptığımız birbirimizin canını yakmaya çalışmaktan başka bir şey değildi.

Nefes nefese birbirimizden ayrıldık. Dudaklarım acıdan sızlıyordu. Gözyaşlarım hızla yüzümün her bir yanına dağılmıştı. Darmaduman olmuş bir haldeydim ama o hala çok güçlü ve sağlam duruyordu. Bu beni çıldırtıyordu. Zaten onun yıkılmaz duruşu değil miydi beni ona bağlayan? Hayatımın en büyük korkusu yalnızlık olmuştu. Yavuz gibi bir adamla evlendiğimde de bir ömür yalnız olmayacağımı ve korunacağımı kendimce garantilemiştim. Bu belki çok basit ya da güçsüzce gelebilir başkasına ama ben bu hayatı bu yaşıma kadar hep tek yaşamıştım. Ve bir an için umutlanmıştım. Bir an gerçekten hayatın bana da güleceğine inanmıştım.

"Ağlama."

Sesi sakindi ama o sakinliğin altındaki öfkeyi görebiliyordum. Biraz daha ağlamaya devam edersem o da öfkesini göstermeden sakınmayacaktı.

"Beni ağlatan sensin."

"Ben seni ağlatmıyorum... Ben sana en başında nasıl bir adam..." demiştim ki öfkeyle sözünü kestim.

"Sen bana böyle bir evlilikten söz etmedin. Sen bana bir aile olmaktan bahsettin... Sen ailenin bu hayatta en önemli şey olduğunu söyledin... Ya sözlerin yalandı... Ya da beni ailenden görmüyorsun..." dedim ve aramıza biraz daha mesafe koyarak ondan uzaklaştım. Onun kokusu tüm bedenimi uyarırken mantıklı düşünemiyordum. Varlığı bile öfkemi yok etmeye yetiyordu. Kara sevdaya düşmüştüm sanırım.

"Saçmalıyorsun..."

Alayla gülümsememe engel olamadım. "Saçmalıyorum öyle mi? Dur bak ben sana söyleyeyim..." dedim ve tekrar ona doğru yaklaştım. Elini ellerimin arasına alarak kalbimin üzerine koydum. Bir an olsun gözlerimi gözlerden çekmedim. Onu nasıl sevdiğimi, kalbimin ona bakarken nasıl attığını görsün istedim.

"Bak ben senin yanındayken kalbim hep böyle delice atıyor... Nefesim sıklaşıyor..." dedim. Birkaç saniye daha öylece elini tuttuktan sonra geri bıraktım ve elimi kalbinin üzerine koydum. Düşündüğüm gibiydi. Normaldi her şey... Ne bir heyecan... Ne bir düzensiz atım...

"İşte... Aramızdaki fark bu. Benim kalbim senin için binlerce parçaya ayrılabilecekken senin kalbin bana bir buzdağından ibaret..."

Bir şey söylemesine fırsat vermeden banyoya girdim ve kapıyı kilitledim. Olduğum yere çökerken gözyaşlarım hızla akıyordu. Kendime kızıyordum. Nasıl bu kadar ona bağlanmıştım? Kalbim neden onun için atıyordu? Bu kadar güçsüz olduğum için kendimden nefret ediyordum. Şu yaşıma kadar bu hayatta pek çoğu şeyi tek başıma yaptım. Yavuz'u sevmeyi de tek başıma becerebileceğimi düşündüm sanırım... Ama işte atladığım bir kısım vardı. Sevgi tek başına olunca bir anlamı olmuyordu. Sadece acısı kalıyordu. Ve bu acı beni güçsüz bırakıyordu artık. Ben artık daha ne kadar dayanabileceğimi bilmiyordum. Sona yaklaştığımı hissediyordum.

Sev BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin