Bölüm - 19

5.2K 492 94
                                    

Kahvaltı saati gelene kadar öylece olduğum yerde oturmuştum. Duyduğum şeyleri sindirmem kolay değildi. Hala da sindirememiştim. Kalbim çok acıyordu. Bir yanım Yavuz'a sımsıkı sarılıp her şeyin geçtiğini söylemek istiyorken bir yanımda ondan sonsuza dek uzaklaşmam gerektiğini söylüyordu. O yaralı bir adamdı... Ben de çok düzgün bir halde değildim.

Kendimi toparlayarak odaya gittiğimde hızla eşyalarımı toparladım ve üzerimi değiştirdim. Yazlık bir elbise giydiğimde saçlarımı öylesine topladım. Hiçbir şey yapasım gelmiyordu. Adeta elim ayağım tutmuyordu. Bu sabah hayatımın şokunu yaşamıştım. Asla tahmin dahi etmeyeceğim bir şeyi duymuştum. Ve bazı konularda kendime çok kızmıştım.

Kahvaltı yapacağımız alana yürürken bile etrafımı görmez bir haldeydim. Gözlerime adeta bir perde inmişti. Herkesin çoktan gelmiş olduğu masaya baktığımda onu gördüm. Üzerinde siyah polo bir tişört vardı. Saçları ise dağınık duruyordu. Yüzünde yorgun bir ifade vardı. Bakışlarımız karşılaşınca birkaç saniye bakıp bakışlarını çekti. Bende kendimi toparlayarak bakışlarımı onun üzerinden çekerek Eylül'ün yanına oturdum.

"Canım iyi misin?"

"Neden?" diye sordum.

"Çok yorgun ve uykusuz görünüyorsun..." dedi Eylül. "Tıpkı Yavuz gibi..."

O an tekrar Yavuz'a kaymıştı bakışlarım ama onun umursamazca önündeki telefona baktığını görünce tekrar Eylül'e doğru döndüm.

"İyi bir gece değildi."

"Belli oluyor."

Daha fazla bir şey söylemedim. Benim susmam üzerine Eylül de sustu. Bu konu hakkında onunla konuşamazdım zaten artık. Onun bilmediği ve asla bilmemesi gerektiğini düşündüğüm konular vardı. Belki de ben bile bilmemeliydim. Çünkü kendimi gerçekten berbat hissediyordum. Bildiklerim ağır geliyordu.

Zar zor yiyebildiğim birkaç lokmadan sonra en sonunda pes ettim ve arkama yaslandım. Birazdan buradan gidecektik ve ben kendi hayatıma bakacaktım. Gerçekten kendimle ilgilenmek istiyordum. Yavuz'un yaşadığı şeyler için çok üzgündüm. Keşke elimden bir şey gelseydi de o yaşadıklarına engel olabilseydim ama maalesef elimde öyle bir sihirli değnek yoktu. Tıpkı kendi yaşadıklarımı yok edemeyeceğim gibi. Bu saatten sonra herkes kendi yoluna bakacaktı. En azından ondan nefret etmiyordum artık. Ah, kimi kandırıyordum ki ben hiçbir zaman ondan nefret edememiştim ki... Deli gibi nefret ediyorum dediğim anlarda bile edememiştim. Ve bu çok acı vericiydi.

Herkesin ayaklanması ile odama girdim ve çantamı elime aldığımda kapı açıldı. Yavuz içeriye girdi. Yüzü donuktu. Ne hissettiğine dair hiçbir şey anlayamıyordum. Benim ilk tanıdığım haline bürünmüştü adeta.

"Acımayacak mısın bana?"

"Anlamadım?"

"Her şeyi biliyorsun."

"Ben bir şey..." demiştim ki elini kaldırarak sözünü kesti.

"Bana sakın yalan söyleme! Her şeyi bildiğini biliyorum."

"Nasıl?" diyebildim sadece. Çünkü Savaş'ın ona söylemeyeceğinden emindim.

"Bakışlarında..." dedi tiksinir bir ifadeyle. "O kadar belli ki... Ben bu bakışları çocukluğumdan beri ezberledim. Her duyan bana böyle bakıyordu. Sende onlar gibisin..."

"Ben..." dedim ama ne diyeceğimi bilemiyordum. Böyle bir durumda ne denilebilirdi ki? Sadece "Üzüldüm," diyebildim.

"Acıdın da..."

"Ben o küçük çocuk için üzüldüm. Bu kadar daha fazlası yok."

Alayla gülümsedi. "Doğrusu bana acırsın zannetmiştim. Yaşadığım şeylerin ilişkimizi etkilemiş olabileceğine dair düşüncelere dalmış olduğunu bile düşünmüştüm."

Sev BeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin