XVI. daha ölgün sanki*

126 17 0
                                    

Odaya girdiğimizde, Edith uzanıyordu. Ağlamıştı. Tekrar da ağlayabilirdi.

Önce Chet, sonra ben, sonra da diğerleri olmak üzere odaya girdik. Ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Endişeliydim, Chet'in yüzünü okumaya çalışıyordum. Her birimiz bir yerlere oturduk, bazılarımız ayakta kaldı. Chet kaygıyla Edith'e bakıyor ve bir cevap istiyordu.

Chet'in sesi çatlıyordu, heyecandan sarsılmış görünüyordu, kekeledi "Edith, benden mi?" Sanki aksini söylemesi ona daha büyük bir ihtimalmiş gibi geliyordu. Çok üzgündüm fakat, hepimize öyle geliyordu. Bu sessizlik ve gerginlik o yüzdendi. Edith'in Chet'i sevmeyişine alışmıştık. Chet bunu sineye çeker ve sessiz kalırdı. Kabullenmişti.

Ancak Chet'in sorusunun yarısında gülümsedi Edith, gözleri doluydu "Evet. Başka bir ihtimal olamaz. Senin soyadını taşıyacak."

Odadaki herkes derin bir nefes aldı mutlulukla, rahatlayarak. Chet'in vücudunu ayakta tutan bağlar çözülüyordu. Sevgisine karşılık alamamaya alışmak, ailedeki herkese sahip çıkmak, herkese kol kanat germek için bunca zamandır onu omuzlarından bastıran bir yük taşıyordu üzerinde. O yükü bırakıverdi. Ağlamayı bile unuttuğu için uzun süre hıçkıramadı, ağlayacak gibi ekşiyen yüzü öylece kaldı, gözlerinden yaşlar boşandı, nefesini içinde tutuyordu. Yanına gidip koluna girdim, onu Edith'in yatağına oturttum. Sırtını sıvazladım durmadan. Rahatladı. Rahatladı. Rahatladı ve nihayet hıçkırdı, sonra gerisi geldi. Edith onun elimi tutuyor ve durmadan özür diliyordu, "Duyar duymaz havalara uçmanı isterdim, Chet. Aklına başka bir şey gelmemesini ve bana güvenebilmeni isterdim. Özür dilerim, böyle olduğu için çok özür dilerim." Chet ağlaması hafifleyince ona döndü, bir şey demedi. Yutkundu ve Edith'in özrünü kabul etti. Elini sıktı ve baş parmağıyla okşadı onun. Gülümsediler birbirlerine. "Mutlu musun, Edith?" diye sordu Chet "Bunun yaşanmasını istiyor muydun?" "İstiyordum, birlikte olduktan sonra durmadan aklıma geldi, ve aklıma gelişi beni hep heyecanlandırdı. Daha kalabalık bir evimiz olacak, bir çocuğumuz olacak!" Chet'in sesi alçaldı "Beni seviyor musun, Edith?" Edith başıyla onayladı "Keşke daha önce başlayabilseydim seni sevmeye."

Bunların hepsini duyabilmek, gözümüzle görebilmek ve o hastane odasında bulunmak hepimizi incitiyordu. Çünkü içten içe düşündüğümde, Edith'in Chet ile bir aile kurmaya karar verdiği ve Chet'i sevmeye başladığını söylediği o doğum günü akşamı, Jeremy'nin tamamen öldüğü gün de sayılırdı. Taehyung'a baktım, duvara yaslanmış, kollarını göğsünde kavuşturmuştu. Mutluydu. Ama gözüne bakınca içindeki buruk parçayı da görebilecek kadar tanıyordum onu. Arkadaşı Jeremy'yi içinde yaşatan tek kişi Edith idi, ancak şimdi Edith de vazgeçmişti ondan. Taehyung, Edith'imiz ile Chet'imizin bir çocuğu olacak ve artık birbirlerini seviyor olacaklar diye mutluydu. Fakat Jeremy zamanla tamamen unutulacağı için de kırık tarafları vardı. Onu en iyi Yoongi anlardı. Bu yüzden onunla konuşma ve dertleşme işini Yoongi'ye bıraktım.

Ben bu gece sadece Edith'in hafifleyişinin mutluluğunu paylaşmak istiyordum. Çünkü öldüğüne inanılan birini yıllarca sevmek ve ondan kopamamak insanı ne kadar yıpratıyor ve durgunlaştırıyor, bunu biliyordum. Flütçü Jeremy'nin aşkı Edith'in omuzlarında devasa bir yüktü aslında. Edith ise bu yükün altında kambur, kambur olmaktan da rahattı. Saplanıp kaldığı yerden ayrılmayarak rahat olduğunu zannediyordu. Asıl bundan sonra rahatlayacaktı oysaki. Onun için öyle mutlu olmuştum ki, işte bu benim doğum günümde aldığım en güzel hediyeydi. Edith'in rahmine düşen ağırlığın omuzlarından inen yükün yerini alışı birbirini dengelemişti. Edith onu bugüne kadar gördüğüm en güzel halindeydi.

Herkes hava almaya, ya da kafeteryaya, ya da sigara içmeye çıktığında Edith'le yalnız kaldım. Bugün burada kalacaktı, yarın sabah da eve dönecekti. Yanında kalmak istiyordum. Yatağının yanında çömeldim, kollarımı yatağa, çenemi de kollarımın üzerine koydum. Birbirimizin yüzünü izleyip duruyorduk Edith'le. Başımı okşamaya başladı. "Benim odamı bebeğe verin." diye mırıldandım gülümseyerek. "Olmaz." dedi "Sen geldiğinde nerede kalacaksın o zaman?" Güldüm "Salonda yatarım ben." Gülümsemem söndü sonra yavaşça "Eskisi kadar gelemem ki evinize, Edith." "Niçin gelemeyesin, olur mu öyle şey?" "Sen bir anne olacaksın. Bir sürü işin olacak. Sürekli ilgilenmen gereken bir bebeğin olacak. Edith, artık çekirdek bir ailen var. Ben senin akraban bile değilim." Yüzü asıldı, sonra takıldı bana "Böyle konuşmaya devam edersen sabah gider aldırırım çocuğu. Doğmamış çocuğu kıskanmaya başladın, Namjoon. İyi ki kardeşin yokmuş senin." Güldü sonra "Ben senin akraban değilim de ne demek oluyor ayrıca? Benim hayatta olan akrabam yok, farkındasın değil mi? Kimse benim akrabam değil. Biz çok şanslıyız çünkü şu anda sahip olduğumuz ailemizi kendimiz seçtik. Tanrı'nın 'Al, bununla başa çık.' deyip başıma sardığı, benim seçmediğim biri olmandansa bu şekilde olmasını tercih ederim. Çok şükür ki akrabam değilsin." Gülümsedim, başımı okşamayı bırakıp yanına bıraktığı elini okşuyordum "Bilmiyorum, Edith. Ben bazen unutuyordum bunu. Hatta çoğunlukla. Sanki ben doğduğumda sen çoktan oradaymışsın ve buna şahit olmuşsun gibi hissediyordum. Ama büyüdükçe daha çok hatırlayıp duruyorum artık. Ben seni ablam sanıyordum. Ama değilsin. Değilsin işte. Ben tek çocuğum. Hep öyleydim. Sen büyüdükçe ben bunu daha çok düşünüyor ve üzülüyorum." Hızla yüzüne baktım tekrar "Sakın yanlış anlama ha! Hamile olmana, Chet'i gerçekten sevmeye başlamana deli gibi sevindim. Müthiş heyecanlıyım ve şimdiden hayal kurup duruyorum! Devasa bir karnın olacak, birden büyüyeceksin! İnsanın bir yeri birden büyüyünce çok korkunç oluyor. Ama senin karnının büyümesi ve içinden bir insancık çıkması, sonra ona bir isim verilmesi, onun büyüyecek olması beni çok heyecanlandırıyor! Hepimiz ona bal gibi yoğun bir sevgiyle yaklaşacağız, sana da öyle. Epey mutlu olacağız, biliyorum bunu! Yine de işte... Sen kendi aileni kurdukça biz uzaklaşacakmışız gibi hissediyorum. Kaç çocuğun olursa olsun sen beni de hep ilkokuldaymışım gibi sev olur mu Edith? Ben senin sevgini hep öyle hatırlıyorum." Gülümsedi sakince, elini elimden çekip yanağımı okşadı "Senin benim hayatımdan uzaklaştığın bir zaman olmayacak, Namjoon. Unut bunu. Neden kendini, altı yedi ay sonra doğacağını az önce öğrendiğin bir çocukla karşılaştırıyorsun? Onun bulunduğu konumla seninki bir mi? Ettiğin lafları dışarıdan bir duysan öyle gülersin ki. Sen bugün yirmi yedi yaşına girdin, kendine gel. Sıfır yaşındaki bir çocuğu kıskanamazsın." "Kıskanmıyorum, Edith! Anlamıyorsun!" "Anlıyorum. Benimle alakalı bir endişe duyduğun zaman hemen seni ilk tanıdığım yaşa döndüğünü anlıyorum. Oraya sığınıyorsun. O zamanlar Chet yoktu. Yoongi de yoktu. Taehyung da yoktu. Diğer insanlar da. Kimse yoktu. Sadece ikimiz vardık, ve sen bu yüzden daima bana yakın hissediyordun. Öyle değil mi?" Başımla onayladım gönülsüzce, devam etti "Sonra Chet geldi, Taehyung'u arkadaş edindin, onun annesiyle tanıştık. Yoongi geldi. Sonra onun dostu Susan ve Susan'ın kızı Tilda. Bir sürü yeni yüz. Kimisi sana yakın, kimisi bana. Hayatımıza yeni insanlar girdikçe ve onlarla ilgilenmeye başlayıp birbirimize ayırdığımız vakit azaldıkça sen daha çok hatırlıyorsun bizi bağlayan bir kan bağımız olmadığını. 'Aslında Edith bensiz de yaşayabilir.' diye düşünüyorsun değil mi, Namjoon?" "Hayır!" "Öyle düşündüğünü biliyorum, uydurma. Sensiz yaşayamamam için somut bir sebebim olmasını dilerdin." "Edith," diye sızlandım "Kulağa çok basit, çok ezikçe geliyor." "Ezikçe falan değil. Ben seni tanıyorum. Endişelerinin senin kafanda nasıl yuvarlana yuvarlana çığ gibi büyüdüğünü biliyorum. Ancak, Namjoon, sen benim arkadaşım değilsin. İnsanlar aile kurduktan sonra arkadaşlarıyla bağları zayıflayabiliyor. Sen ise benim köyüm gibi bir şeysin. Hayatımda gelişen her şeyden önce var oldun ve var olmaya devam ediyorsun. Seni ilkokulda olduğu gibi sevmem imkansız çünkü seni orada bırakmış değilim. Benimle bugüne kadar geldin, çok güzel büyüdün, ben seni her an o ana özgü biçimde seveceğim. Edith sensiz yaşayamaz."

Marceline " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin