Yoongi'nin yanan evinden geri kalanları kurtarmak için görüştüğümüz ustalar oldukça özveriyle çalışıyorlardı yangından beridir. Ancak Yoongi bir kere bile gidip bakmadı evin haline. Yaklaşmak istemiyordu oraya. Günü mahvoluyordu ev bahsi geçince. Susan "Allah aşkına gidip bir kere bak. O kadar güzel toparladılar ki gözlerine inanamazsın." diyordu, yine de Yoongi "İstemiyorum." diyordu "Sanki sırtım ve soluk borum bir daha yanıyormuş gibi acı çekiyorum o evi düşününce."
Bazen hâlâ kabus görüyordu ev hakkında.
Gecenin üçünde beni uyandırmıştı bir kere. Işıkları yakmak istediğini söyledi "Ben bana ayırdığın odada yatayım bugün. Senin uykunu mahvetmek istemiyorum, orada olacağımı bil diye uyandırdım." "Ben uyuyamam ki sen böyleyken. Sorun yok, yak ışıkları. Konuşalım biraz, açılasın." Yatağımın iki yanındaki gece lambalarını yaktık, gözleri boşluğa dalıp gidiyordu huzursuzlukla. Elimi sırtına koydum "Kötü müydü çok?" Gözlerini ovuştururken başıyla onayladı. Yüzünü yıkamaya gidip geldi sonra. Hava biraz serindi, fakat camı açtı. Derin derin soluklandı bir müddet. "Ben uyurken yanmaya başlıyordu ev." dedi bu kez de pencereden dışarı dalıp giderken "Çıkamıyordum evden. Mahsur kalıyordum orada." Bir şey diyemiyordum, geçtiğini söylemek de anlamsızdı çünkü geçmiyordu. Bu gece geçtiyse yarın gece tekrar.
Kötü bir süreçti. O yüzden elimizden geldiğince unutturmaya çalıştık Yoongi'ye. En azından evin tadilatı bitene kadar. Susan ile bir bahçıvan bulup ona danışa danışa bahçeyi bile canlandırmıştık, bir sürü krizantem dikmiştik tekrar. Yeni bir sahanlığı vardı bahçenin, oraya da büyük bir yemek masası almıştık birkaç sandalyeyle beraber. Yaz akşamlarında gelir otururuz orada diye. Pikabı yaptırmıştım, mutfağa koydum onu tekrar, Taehyung'un getirdiği plaklarla beraber. Salondaki masaya beyaz bir daktilo almıştık Chet ile seçip. Edith'lerin eski koltuk takımını getirip koymuştuk oraya. Bayan Kim bahçeye iki badem fidesi dikti. Seneye baharın gelişiyle büyüyüp çiçekleneceğini söylüyordu, bizim için kuşları buraya çekecekti.
Tüm bunlar olurken, bahçemiz ve evimiz el yordamıyla dirilirken, biz Yoongi'yle ölüm konuşmaya devam ediyorduk. Sanki her yol oraya çıkıyordu. Her şeyde kendini hatırlatıyor ve gösteriyordu o olgu. Kaçamadığımız bir şeydi. Kararan bir elmaya bakıyorduk ve aklımıza geliyordu. Bir çocuğun elinden kaçan balonuna bakıyorduk ve aklımıza geliyordu. Bazen birimizin çok fazla içtiği günlerde eve dönüyorduk ancak sarhoş olanımız lavaboya yetişemeden fayansa kusarsa eğer az önce yediğimiz şeyin nasıl da tanınmayacak hale geldiğini görüyorduk ve Allah'ın belası yine aklımıza geliyordu.
Ondan korktuğumuz söylenemezdi. Hayır, kendimiz için korkmuyorduk.
Bir gece ürpererek uyandım. Uyumayı amaçlamadan uyuyakalmışım gibi, ve bunu amaçlamadan uyuyakaldığım için uyumak bünyemin mantığına yatmamış gibi bir tatsızlıkla. Yatağın diğer tarafına döndüm. Yoongi yoktu. Bir şeyler mi çalıyor diye dikkat kesildim, fakat ses yoktu. Kalkıp kontrol etmek istedim iyi mi değil mi diye. Lavabonun ışığı kapalıydı, onun için ayırdığım ama asla orada uyumadığı odadan geliyordu ışık. Gidip eşikten baktım, ışığı açmış, yatağa girmeden uzanmış, öyle uyuyordu. Beni rahatsız etmemek için gelmişti buraya. Eğer kabus görürse karanlıkta uyanmaktan korkuyordu ve ışığı açmak istiyordu çünkü. Elinde bir kalemle uyuyakalmıştı, kalem bozuktu ve bütün gün onu tamir etmeye çalıştığını biliyordum. Elindekini almak ve yorganı açıp yatağa girmesini sağlamak için yanına gittim önce, ancak elindeki kalemi alır almaz uyanıverdi. Ne zaman uyandırsam üzülüyordum çünkü yangından beridir uyku düzeni korkunç bir haldeydi. Gün içinde yorgun düşüp bir saat bile uyursa bu bizim için günün en değerli saati oluyordu. "Çok özür dilerim, özür dilerim... Böyle uyuyakalmışsın, üşürsün diye-" "Uyumuyordum, sorun yok. Başım ağrıyor ışıktan, gözümü kapatıyordum sadece. Işığı kapatsam bu kez de içim rahat olmuyor, bilmiyorum." "Beni uyandırsaydın ya, balım." "Sevmiyorum öyle yapmayı. Senin uykuna yazık." Doğruldu yattığı yerden, alnını ovdu, mırıldandı "Sen neden uyandın?" "Bilmiyorum." İç geçirdi bana bakıp "Çok tehlikeli bu 'bilmiyorum'lar. Bana benzeme sonra." "Önemi yok, sorun etmiyorum. Beraber uykusuz kalırız." Güldü "Her şeyi beraber yapmak zorunda değiliz." "Değiliz, ama ben öyle olmasını seviyorum." Yanına oturdum, alnımı omzuna dayayıp gözlerimi yumdum. Soluklandım biraz, onun acısını ve sıkıntısını kendi bünyeme çekmenin bir yolunu düşlüyordum, böylece uyuyabilecekti artık. Alnımı dayadığım omzunun devamındaki eliyle başımı okşadı "Dışarı çıkmak istiyorum. Gelecek misin benimle?" Başımla onayladım, ama başımı omzundan kaldırmadım bir süre daha. "Sen ayakta uyuyorsun, aşkım." diye mırıldandı başını eğip yüzüme bakarak "Gelme. Gidip uyu." Başımı kaldırdım hemen, uyuklamadığımı ispat etmeye çalışır gibiydim "Hayır, olur mu öyle? Gece gece dışarıda tek başına ne yapacaksın? Ben de geleceğim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marceline " namgi
Fanfiction"What do you do, when you and him are together?" "We play cellos. We speak of music, and the beauty of what is feared. There is an abandoned sea shore we go. We dream of overseas, lie down, lie down, lie down and sleep. We eat together, mother natur...