"Ben olanları duydum, Namjoon. Çok üzgünüm. Annem anlattı, duyunca hemen geldim ama iş işten geçmiş. Özür dilerim..." "Hallettik. Üzülecek bir şey kalmadı. Neden sıkıyorsun canını?" "Orada olsaydım en azından. Yoongi elini yaralamış, dükkanı mahvetmişler, bir sürü şey. Hepsini sonradan öğrendim." "Dert değil. Hem daha iyi böyle. Ben ters giden bir şeyler olduğu zaman buna şahit olan herkesi tek tek düşünüyorum, Taehyung. Yaşanan şey bir kere canımı sıkıyor, sonra orada kaç kişi varsa tek tek hepsinin perspektifinden baktığım için bir o kadar daha canım sıkılıyor. Olan şey Yoongi'yi nasıl etkiledi diye düşünüp üzülüyorum, Edith'i nasıl etkiledi, Chet'i nasıl etkiledi diye düşünüp üzülüyorum. Bir de sen orada olsaydın, bir de senin için üzülecektim." "Sanki onlar kendi başlarına üzülemezmiş gibi konuşuyorsun. Sanki üzülmelerine bile yardım etmeliymişsin gibi." "Hiç böyle düşünmemiştim." "Bir de böyle düşün o zaman. Kaç yaşında insanlar, onlar kendi kendilerine üzülmesini bilirler, sen üstlenme bu yükü."
Malum olaydan sonra Taehyung'la Bruntsfield Park'ta buluşmuş, gövdesi yere paralelleşecek kadar eğilmiş bir ağacın altında dertleşiyorduk. Yerde ayaklarımı uzatmış, parmaklarımı çimlere dolamış oturuyordum. Ağacın oldukça eğimli, yatay duran gövdesine yatmıştı Taehyung ise. Bir eli cebindeydi, diğer eli Yoongi'nin içtiklerine göre çok daha hafif bir dal sigara tutuyordu. İnce ince tütüyordu ucu.
"Camları kime yaptırdınız?" Ciddi bir konu hakkında sorular sorarken gözleri hafif kısılırdı Taehyung'un, sanki bu şekilde sormazsa verilen cevapları tam olarak anlamazmış gibi. "Fitz tanıdığı bir camcıyla görüştürdü beni. Ona yaptırdım ucuza geliyor diye." "Fitz'e bak, iyi günde kök söktürüyordu ama kötü gün dostu olmuş." Biraz içti sigaradan, yüzünü buruşturdu, sonra yine içti, dumanı biraz içinde tuttu ve havaya üfledi. "Yoongi n'apacak?" "Neyi?" "Elini kesti dedin ya. Çalabiliyor mu?" Cıkladım "Bir haftası daha var, doktor müsaade etmemiş. 'İyileşsin, öyle çıkarsın sahneye.' demiş." Taehyung burnundan güldü "İyi, Allan ilişmez bir hafta daha." "Doğru dedin, hemen o geçmiş Yoongi'nin yerine grup şefi diye. Provalarda o şeflik yapıyormuş çello grubuna. Tadını alsın son kez." Taehyung sessizleşti bir an. Ağzını açıp bir şey diyecek oldu, sonra tekrar sustu. "De ne diyeceksen." dedim, yerdeki çimleri parmağıma dolayıp koparmakla meşguldüm. "Namjoon, ya dükkanın içinde olsaydın?" Biraz düşündüm "Sana bir şey diyeyim mi, bence ben içeride olsaydım bunu yapmazlardı. Bence bunu azmettiren kişi Bay Allan, ve canıma kastettiğini düşünmüyorum. Gözdağı veriyordu kendince. Muhtemelen gece yapmışlardır. Benim orada olmadığımdan emin oldukları bir zaman yapmışlardır. Kimse görmemiş çünkü." "Görseler söyleyeceklerdi sanki. Rüşveti basıp susturmuşlardır. Ne saf adamsın. Ayrıca," Sigaranın son kısmını da içine çekip izmariti sönene kadar bekletti iki parmağının arasında "Ben hiç senin kadar emin olamıyorum Allan'ın cana kastetmeyeceğinden." "Neden yapsın ki?" Söndüğünden emin olduğu izmariti bir parça peçeteye bastı, sonra da sarıp daha sonra çöpe atmak üzere cebine attı "Çünkü çıkıntısın. Çünkü Yoongi de çıkıntı. Yapsa kimse bir şey diyemez, kimse onu cezalandıramaz. Yediği haltları kimse görmeyecek, anlamayacak şekilde süsler, kılıfı hazır eder. Neden yapmasın ki?" "Çünkü Allan mafya değil, Taehyung. Basit. Zengin bir çellist. Bu kadar. Abartma." Taehyung gergince güldü "Umarım bu dediklerini sana yedirmez karma." Lafları beni de içten içe germişti. Taehyung gözleriyle çöp arıyordu etrafta, bir tane görünce bana gösterdi, ağaçtan inmeye üşenmişti. Söndürüp sardığı izmariti atmamı rica etti.
Çöpe gidip geri gelene kadar ya dükkanda olsaydım? sorusunu düşündüm sadece.
Bugün yaşıyor olur muydum?
Ben döndüğümde Taehyung yattığı yerden kollarını göğsünde kavuşturmuş, kafasının üstündeki ağaç dallarını ve gri gökyüzünü izlemekle meşguldü. Gözünü oradan ayırmadan "Bir ara Yoongi'ye geçmiş olsun dediğimi söyle." dedi. Yere oturdum tekrar "Git kendin söyle." Cıkladı "Konuşmam onunla." "Uzattıkça uzattın sen de, Taehyung. Git söyle işte, ne var?" "Yok be, ben mi gideceğim bir de?" Tadı kaçmıştı "Sen anlamıyor musun, Namjoon? Kaç aydır çalışıyorduk. Bana kaç büyük müzikholden teklif geldi de sırf Yoongi'yle çalışıp Fantasia'yı dirilteceğiz diye reddettim haberin var mı? O yavşak beni oyalamasaydı şu anda hem zengin hem ünlüydüm ben." "Şşşşt, deme öyle şeyler." "Ağırına mı gitti?" "Benim ağırıma gitse ne gitmese ne, arkasından kötü laflar ediyorsun bir öfkeyle, beni karıştırmanı istemiyorum." "Eh, tuzun kuru olunca. Ben dedikodu yapıyor oluyorum, ben kötü oluyorum." Gözümü yolup durduğum çimlerden alıp Taehyung'un alınmış suratına çevirdim "Sana kötüsün diyen yok, arkadaşım. Bu öfke sana yakışmıyor yalnızca. Sen haklısın, geçen zamanın, kaybedilen emeğin, kaçırılan fırsatların telafisi yok, sen haklısın. Ama hem çok uzun sürdü, hem de çok ağır konuşmuşsun, Taehyung. Yoongi ne istediğini biliyor mu ki? Ne var azıcık yardım etsen?" Kaşları çatıldı, elini salladı şöylece "Ne yardım edeceğim ya?! Ben ederdim, Namjoon. Yardım isteseydi ederdim. Kafasına göre iş yapmış. İyi. N'aparsa yapsın." "Bana yardım et o zaman." "O ne demek şimdi?" "Ben aranızda kalıyorum, birbirinizle konuşmanız gereken şeyleri bana anlatıyorsunuz, taşıyamıyorum. Yoongi bana sahneye solist çıkmaktan korktuğunu anlatıyor, benim hayatımda sahneye çıkmışlığım mı var, ben ne anlarım? Sen burada müzikhol diyorsun, ünlü olacaktım diyorsun, bestelerimiz vardı Yoongi hepsini harcadı diyorsun, ben ne anlarım? Bunlar sizin diliniz, Taehyung. Ben bir yere kadar onu ya da seni anlarım. Bir kere gidip konuşsan, sana içini dökse öyle bir rahatlayacak ki. Sen de öyle. Ben sadece dinleyebiliyorum. Bir şey diyemiyorum. Bir şey diyememek de bana ağır geliyor. O yüzden bana yardım et, git ve Yoongi'yi affet." Az önce sertleşen bakışları ben konuştukça yumuşadı. Bir tırnağının kenarındaki şeytan tırnağına baktı kararsızca. Sessizleşti. Onu incitmek, bir şeylere dokunmak ve ikna etmek istiyordum, yapmak üzere olduğumu da hissediyordum "Taehyung," Göz ucuyla baktı, devam ettim "Yoongi'yi özlemedin mi?" Homurdandı huzursuzca "Özledim. Ne olmuş özlediysem?" Gülümsedim "Git de affet işte. Sen de rahatla biz de." "Bakarız, bakarız."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marceline " namgi
Fanfiction"What do you do, when you and him are together?" "We play cellos. We speak of music, and the beauty of what is feared. There is an abandoned sea shore we go. We dream of overseas, lie down, lie down, lie down and sleep. We eat together, mother natur...