XIII. o kadar güzel düşler ki onlar.

207 21 12
                                    

[uyarı: bölümde cinsel ilişki bahsi geçmektedir. bunun uyarısını nasıl koyacağımı bilemedim. minorlar dışarı.]

Nihayet sanatoryum enkazının yanından Yoongi'nin evine döndüğümüzde, niyetim onu evine bırakıp dönmekti. Hava kararmıştı, yapacak, konuşacak başka hiçbir şeyimiz kalmamış gibi birbirimizden biraz uzakta ağır ağır yürüyorduk serin ve sessiz sokakta. Düşünceli ve yorgun görünüyordu. Oysaki ne düşündüğünü sorsam 'Hiç.' diyecekti. Anımsamayı sözcüklere dökmenin yorgunluğunu taşıyordu. Bedeniyle değil, zihniyle.

Evine vardığımızda sahanlığa çıkan basamakların başında durdum. Onunla orada vedalaşıp evime dönecektim. Fakat Yoongi içeri gelmemi istedi "Ne için bu acele? Gel, biraz dur burada." "Dün eve dönmedim, bugün de eve geç vakitte dönüyorum, mahallede dikkat çekiyor, Yoongi. Edith bu sabah bile telaşlıydı nerede olduğuma dair." "Ne demek o öyle? Kaç yaşında adamsın, bütün mahalle ebeveyninmiş gibi seni mi bekliyor?" "Öyle değil, güzelim, oturduğum sokakta herkes birbirini tanır ve herkes birbiri hakkında konuşur. Dikkat çekip merak uyandırmaktan korkuyorum. Bugün döneyim. Yarın sen gel." Yüzü bulutlanmıştı, huzursuzlaşmıştı "Hep böyle mi olacak?.." Onu daha ikinci günde böyle huzursuz etmekten kaçındım, fikrimi ışık hızında değiştirdim. Konuşurlarsa konuşsunlardı. Yalan mı yoktu uyduracak? Basamakları çıkıp yanına vardım "Boşver. Haydi durayım biraz. Yatırayım seni de öyle döneyim, ister misin?" Gülümsedi "Olur."

Fakat olmadı öyle.

Odasına çıktık, bir baktım hiç toplamamış yatağını. Bu sabah nasıl uyandım ve bırakıp çıktıysam aynen öyle dağınıktı. O an hissettim bu evin artık benim için de ev olacağını. En mahrem odasını bıraktığım gibi bulduğum bir evdi nihayetinde, artık tanıdıktı. Defalarca gelip gitmiştim bu eve ama asıl şimdi tanıdıktı.

Ayakkabılarımızı çıkarıp çıktık yatağa, sırtımı arkalığına yaslayıp bacaklarımı uzattım, Yoongi de uzandı, başını uyluğuma koydu. Saçlarını okşamaya başladım, elimin bütün ayasıyla. Parmaklarımın araları, avuçlarım, parmak boğumlarım, hepsi temas etsin saçına ve tamamen hissedebileyim istiyordum. Sonra gün hakkında alçak seslerle konuşup usul usul uykusunu getirmek, başını uyluğumdan kaldırıp kabarttığım yastığına yavaşça koymak, yanaklarından öpüp yorgunluğunu almak ve onu uyutmak istiyordum.

"Biliyor musun, ben anneni hatırlıyorum." dedim. Sessiz kaldı. Devam ettim "Sanırım bir keresinde Kuzgun'la benim hakkımda konuşurlarken dinlenme odasındaki koltukta oturup, nefesimi tutup pür dikkat onları dinlemiştim. Annen senin annen olduğu için benim hakkımda iyi bir şey demesi sanki beni de oğlu olarak görme ihtimali varmış gibi hissettiriyordu. Bu beni heyecanlandırıyordu." Yüzüne baktım, hiç uykusu gelmiyordu Yoongi'nin. Aksine, öyle uyanıktı ki. Dikkati aklının içindeki başka bir düşüncedeymiş gibi dalgın fakat uyanıktı. Konuşmak onun uykusunu getireceğine benimkini getiriyordu. Yine de devam ettim "Annen Kuzgun'a beni sormuştu, 'Hiç ortalarda gözükmüyor.' diye. Kuzgun da 'Çekinir eşek sıpası.' demişti 'Çekinmese görüştüreceğim Yoongi'yle de çocuklar yani, Esther. Hatır gönülle de kandıramıyorsun, kafalarına yatmazsa cup diye kaçıyorlar. Al bak, sabahtan beri tezgahın başından ayrılmayan çocuk gitti hangi deliğe girdi kim bilir. Ara ki bulasın.' Kuzgun böyle dediğinde ben de içeride kıs kıs gülüyordum. Altmış yaşında adamı zor durumda bırakmak o zamanlar bana komik geliyordu çünkü. Kuzgun seslendi boşluğa 'Namjoon! Biz çıkıyoruz çocuğum. Aha da gidiyoruz, kapıyı da üzerine kilitliyoruz. Sabah kadar soğuktan takır takır titre burada böyle he mi, aklın başına gelsin.' Hiç de inanmamıştım. Annen orada oturmaya devam ediyordu nazik nazik gülerek, anahtar deliğinden görmüştüm. Kuzgun başını salladı 'Anladı mahsus yaptığımı. Eşek sıpası. Yok, çıkmaz o sen gidene kadar, Esther.' 'Deme öyle, Kuzgun. Ne tatlı, becerikli çocuk işte. Yaramazlığı da bir tek tanıdıklarının yanında yapıyor, tanımadıklarından utanıyor. Çocuk gibi çocuk. Çocuk dediğin böyle olur zaten. Ya benimki gibi herkesin yanında dili pabuç gibi bir utanmazın teki olsaydı?' Annen böyle söylemişti, ama sesinde hiç yakınma yoktu. Utanmazın teki olmandan çok memnundu. Senin hakkında iyi ya da kötü tek bir şey söylerken bile sesi farklı ve yumuşak bir tınıya bürünüyordu. Anneni böyle hatırlıyorum." Tekrar baktım yüzüne, hâlâ uykusu yoktu, ve gözleri yaşarmıştı. Eğildim, yanağından öptüm, gözünün pınarında kalan yaşları parmağımın ucuyla savuşturdum "Annen seni çok seviyordu, değil mi?" Başıyla onayladı. Tekrar öptüm yanağından koklayarak "Ben de seni çok seviyorum. Kıyaslanamaz annenle ama, çok seviyorum. Belki seni teselli eder mi bu?" Başını uyluğumdan kaldırdı, hiç konuşası yoktu. Doğrulup oturdu, boynuma sarıldı "Bugün çok güzel öptün beni orada, daha güzel teselli olamaz." Gülümsedim "Güzel miydi gerçekten? Bana hiç becerememişim gibi geldi." O da gülümsedi ufaktan "Çok güzeldi, zaten en güzeli, acemiliğini ve heyecanını hissetmekti." Başıma sarılıp yüzümü boynuna çekti, saçlarımı kokladı "Çok açmışım bunu görmeye. Çok iyi geldin." Beline sarıldım, yüzümü boynuna yasladım ve biraz kaldık öyle. Huzur veriyordu ona böyle sarılabilmek. Sonra eğildi kulağıma doğru, sesi ne istediğinden emin fakat titrek çıkıyordu "Namjoon, bana dokunmadan gitme bugün."

Marceline " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin