Biliyor.
Ve sonra "Bugün buraya beni konuşturmaya gelmediğini biliyorum. Başka bir niyetin vardı. Nedir o?" diye yineledi Yoongi, vücudumun uç noktalarındaki tüm kan çekilmişti. Elimi avcundan kurtarmak istiyordum. Yerin dibine girdikçe giriyordum. O saniye gelmişti, dünyamı tersine döndüren bir zaman dilimi. Buraya ona içimde köklenmiş duygularımdan bahsetmek için gelmiş olsam bile şimdi uzaklaşmak istiyordum. Bunun için çok acil bir açlık duyuyordum. Bu duygunun vücudumda yıllar boyunca yarattığı stres ve keder artık somutlaşmıştı, nefes alamadığımı hissettim. Aceleyle ayağa fırladım, kapıya yöneldim "Önemsiz şeyler. Eve gitmek istiyorum." "Eğer şimdi eve gidersen seni bir daha buradan içeri almam." Kapının koluna uzanacakken şaşırarak ona döndüm, panikten sesim titriyordu "Alırsın, Yoongi. Blöf yapıyorsun." Ancak Yoongi onu hiç görmediğim kadar sakindi "Almam. Almak istemem çünkü."
Oracıkta kalakalmıştım. Neden? Neden istemezdi ki?
"Çünkü kaçman kalbimi kırar." dedi sessiz bir şekilde "Çünkü korkudan değil utançtan kaçtığını düşünürüm. Eğer böyle bir şey yaparsan hakarete uğramış hissederim. Seni anlayışla karşılayamam." Sözleri yutkunmamı engelliyordu, devam etti "Çünkü kaçman bana, bana güzel şeylerden bahsetmenin senin için utanç kaynağı olduğunu düşündürür. Kaçman beni bu ülkenin gerçekleriyle yüzleştirir, ve ben bundan tüm benliğimle nefret ederim."
Biliyordu. Bildiğini o kadar açıkça belli etmişti ki, kendimi çırılçıplak kalmış hissediyordum. Beni gözlemlediğini hep hissetmiştim, hep mercek altındaki o sinek gibi olduğumun farkındaydım. Yoongi beni izledi; heyecanlanınca titreyen ellerimi gizlemek için meşgul olduğum saçma sapan şeyleri, titreyen sesimi gizlemek için sessizleşişimi, evinde buluşup çello çalmak için sözleştiğimiz saatlerden hep erken gelişimi, dışarıda buluşmak için sözleştiğimizde yine erken gidip onun gelişini izleyişimi, ne olursa olsun hep müsait oluşumu, hevesimi, elimin ayağıma dolaşmalarını, her şeyi izledi. Hepsini, ama hepsini bugün için aklının bir köşesinde muhafaza etti. Bugün burada karşıma çıkarmak için.
Gitmek istiyordum. Burada durmak istemiyordum. Cesaretim sönmüştü. Sadece beceriksizlik, korku, özgüvensizlik ve daha bir sürü kötü şey hissediyordum. Köşeye sıkışmıştım, ve buraya kadardı. "Biliyorsun, değil mi? Hep biliyordun."
Hafiften gülümsese de yüz ifadesi değişmedi, istediğini alamamıştı çünkü henüz. Sesim titriyordu "Beni niye burada durmaya zorluyorsun? Zaten ben de bir daha gelemem ki buraya, yakınında durmam yakışık almaz." "Lütfen gel, otur yanıma. Bunların hepsini konuşalım." "Yoongi, eve gitmek istiyorum. Bunları seninle konuşmak istemiyorum, kendi içimde çözmem gerekir. Lütfen, yalnız kalmak istiyorum." "Bugüne değin çözebildin mi?" "Hayır, ama bu hiçbir şeyi değiştirmez. Yine de kendi içimde çözmeye çalışmaya devam etmem gerekir. Bunun dışarı taşmaması gerekir. Yoksa-" "Yoksa, ne? Yoksa ne olur?" "Yoksa sen de zarar görürsün. Bilen herkes zarar görür. Kimse bilsin istemiyorum. En çok da sen bilme. Eskiden isterdim, bu duyguları sana gösterebilmek için yanıp tutuşurdum ancak şimdi istemiyorum. Mantıklı düşünmeye çalışıyorum, istemiyorum, Yoongi. Ben şu anda yalnızca eve gitmek istiyorum." "Bunun beni kıracağını söylesem bile mi?" Nefesimi bıraktım, boğuluyor gibi hissediyordum. Yoongi hâlâ oturuyor, kapıyı çekip çıkmak ve kaçmakla oturup konuşmak arasında bir seçim yapmamı bekliyordu. Gece uzadıkça uzuyordu. Öyle hissediyordum ki sabah hiç olmayacaktı. Gözlerim yaşarmıştı, ancak kendimi tutuyordum. "Ne istiyorsun?" diye sordum çaresizce. Gülümseyerek "Senden duymak istiyorum." dedi "Lütfen otur."
Oturur oturmaz "Ne duymayı bekliyorsun ki?" deyip gözyaşlarına boğuldum. Çok zorlanıyordum, hiç böyle hayal etmemiştim.
Çünkü hiç hayal etmemiştim aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marceline " namgi
Fanfiction"What do you do, when you and him are together?" "We play cellos. We speak of music, and the beauty of what is feared. There is an abandoned sea shore we go. We dream of overseas, lie down, lie down, lie down and sleep. We eat together, mother natur...