XXIV. "yas nedeniyle bir süre kapalı"

109 14 0
                                    

Kendimi bir morgta buldum. Daha doğrusu, kendimi orada kaybettim. Bir örtünün altındaydı güzel yüzü. Yanakları hâlâ kırmızıydı. Karnında bir kesikle uyuyordu. İçinde bir kelebeğe dönüşen tırtılı karnından atmış, toprağa karışacak bir koza olmuştu Edith.

Koridorlarda yürümeye başladım oradan çıkınca. Ruh gibi. Yoongi arkamdaydı. Kapılıp giderim, bir şey yaparım diye korkuyordu. "Nereye gidiyorsun?" diye sorduğunu duydum burnu tıkalı, kırılgan bir sesle.

Bilmiyordum. Durdum koridorda öylece. Adım atamıyordum. Dünyaya çakılmış bir kazık gibiydim o an. Ben genelde, başıma kötü bir iş gelirse, bir felaket olursa ve kıyamet koparsa, Edith'in kapısında alırdım soluğu. Şimdi nereye gideceğimi bilmiyordum. Bir külçeydim. İçimi oyuyorlardı yavaş yavaş. Nereye sürükleneceğimi bilmiyordum.

Yoongi'nin adımları bana yaklaştı koridorda. Yanıma gelince durdu. Gözlerini sildi, burnunu sildi. Yüzümü izledi biraz. Ensemi, sırtımı okşadı. Hiçbir şey söylemedi. "Ben yaptım." dedim. İliklerine kadar ürperdi, sanki her yerdeydim ben ve Yoongi'nin iliklerine bile sızmıştım, oradan biliyordum. "Hayır, hayır. Namjoon, gel oturalım." "Benim yüzümden oldu." Koluma girip tutuyordu beni, titriyordum çünkü. Telaşla etrafa baktı, hâlâ morgun önünde, yüzüne kapatılmış kapıya ve kapının arkasında kaldığını bildiği Edith'e bakan, yutkunamayan ve nefes alamayan Taehyung'a seslendi "Buraya gel. Buraya gel, Taehyung!" Adımlarını sürüyerek yaklaştı Taehyung. Gözünden akan yaşların sanki farkında değildi. Hâlâ açıktı ağzı. Yavaşça bana baktı. Yoongi de bakıyordu yüzüme. Ne görüyorlardı? Neydi onları bu kadar endişelendiren?

"Benim yüzümden oldu." dedim yine. Daha kırılgan, kendi kendimi incitiyordum. "Yanımıza çağırmayabilirdim. Evine gitmek istediğinde ısrar etmeyebilirdim. Onu evine göndermeliydim. Ben dedim. Bizimle kal diye ben dedim. Ben dedim. Ben dedim." Boğuluyordum. Nefes alamadığımı hissettim. Bu suçluğun altında kaldım, ezildim, ezildim ve akışkan bir korku kapladı içimi. Litrelerce oksijen vardı ve birazını bile çekemiyordum içime. Dünya gözümün önünde döndü, kemiklerim çürüdü ve beni taşıyamadılar sanki. Gözlerimden yaşlar boşanırken nefes almaya çalışıyor, anlamsız sözcükler sayıklıyordum. Hiçbir şey göremiyordum. Uğultular duyuyordum, bağrışmalar, ve taşıyamadım kendimi. Düşerken başımı çarpmışım. Bilincim kapandı.

Uyandığımda tepemde o acı verici floresanları gördüm önce. Sonra beni saran sert kumaşı hissettim. Tavanı izledim bir süre. Rüyaydı. Öyle değil mi? Ayıramadım gerçekliği. Uyanık olduğumdan bile emin değildim. Parmaklarımı kıpırdattım, ayak bileklerimi sonra. Yutkunmaya çalıştım, boğazım yandı. Rüyaydı demin yaşananlar değil mi? Hiçbir şey olmamıştı, sadece bir kabus görmüştüm, böyleydi değil mi işin doğrusu? Gözlerimi tavandan ayırdım, bulanık gören gözlerimle odayı süzdüm. Birbirine giren renkler, şekiller, kaybolan sınırlar, darmadağın ışık huzmeleri. Bir hastane odası. Yatakta ben yatıyordum. İki yanımdaki koltuklarda iki silüet vardı. Biri yanıma koştu hemen, yatağıma oturdu ve yanaklarımda gezdi elleri panikle. Yoongi'nin elleriydi bunlar. Yüzünü net göremesem bile onu bulanık görme şeklimi tanıyordum. O buradaydı, yanımdaydı. Güvendeydim. Gözlüğümü istedim. Komodinden alıp gözüme taktı onu. Görüşüm netleşir netleşmez kan çanağı olmuş gözlerini gördüm önce onun ve sonra diğer koltukta oturan Taehyung'un. Üstlerinde hâlâ Edith'in diktiği takımlar vardı, bir kenara atmışlardı ceketlerini bunaltıdan. Hâlâ bitmemişti o gece. Rüya değildi. Rüya falan değildi. Edith'im ölmüştü. Gerçekten yitirmiştim onu. Yüzüm hâlâ Yoongi'nin ellerinin arasındayken hayatım bitmiş gibi ağlamaya başladım gerçeğe dönünce. Bana sarılmaya, alnımı öpüp beni rahatlatmaya çalışıyordu ama dinlemek istemiyordum onu. "Benim yüzümden!" diye bağırıp çağırıyordum. Midem bulanıyordu, beynimin içinde sirenler çalıyordu sanki. Taehyung'un aceleyle camın önünden kapıp bana uzattığı saksıya kustum ağlayarak. Acı içindeydim. Evet canım acıyordu, her tarafım acıyordu. Taehyung kova niyetine kullandığım saksıyı klozete boşaltırken onun için bile suçluluk duyuyordum, ağır geliyordu hepsi. Başımı göğsüne yasladı Yoongi, korkuyordu, iyi biliyordum. Saçlarımı öpüp sakinleştiriyordu beni. Odada sadece musluktan akıp saksının dibine çarpan suyun ve benim hıçkırıklarımın sesi kalana kadar da devam etti bunu yapmaya.

Marceline " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin