V. yeni birkaç dal sürgün

194 33 27
                                    

Taehyung'un önerisini dikkate alıp Marceline'i epey zaman sonra ilk kez camekanından çıkardığım o akşam uzadıkça uzuyor, gözümde büyüyordu. Karanlık bir dünyanın içinde ufacık bir ışık noktasıydı Edinburgh. Bir uçaktan bakılsa varla yok arası noktalar bütünü gibi görünürdük. Noktaların kimileri hikayelerle doluydu. Kimileri de değildi tabii. Her sokak lambasında ya da her evin ışığında bir hikaye aranmazdı. Maalesef bu dünyada boşluklarda da yaşanıyordu.

Ancak ben hikayesi olan bir evin adresini terli avcumun içinde, terden ıslanmış bir kağıt üzerinde edinmiştim. Radikal bir karardı. Marceline'i kılıfıyla sırtıma asmıştım, ve Edinburgh'un daha önce hiç gitmediğim bir muhitinde çevresinde hiçbir şey olmaksızın tek başına dikilen bir eve götürüyordum onu. Yol ilerledikçe etraftaki evlerin kat sayısı azalıp evler seyrekleşirken, çalı çırpı ve ağaçlar da sıklaşıyordu. Devinim halindeki hareketten nispeten izole olmuş bir yerde yaşıyor olsa gerekti, normal şartlarda geceleyin gelmekten korkacağım bir evdi ancak içinde ne olduğunu bildiğim için o eve yürümekten korkmuyordum.

Burnum ve parmak uçlarım çoktan üşümeye başlamıştı. Ancak sebebi soğuk değildi. Sırtımdaki çalgı yüzünden gergindim. Aklımdan sayısız düşünce geçiyordu, sayısız ihtimal... Daha doğru tabirle hayal demek gerekir.

Yoongi kapıyı açacak. Sırtımda bir kılıf görecek, harıl harıl çalışıp bitirdim sanacak ama ona kılıfın içindeki Marceline'i göstereceğim. Sonra... Sonra bir anda çekici geleceğim gözüne, "Senmişsin." diyecek "Beraber hatırlanmak istediğim kişi sen imişsin." Omuzlarımdan tutup beni içeri alacak, kapıyı kapatacak, sonra bütün gece...

Hiç hoş değil. Hiç hoş değil. Düşünme. Yüzüne bakamazsın sonra. Düşünme.

Ne olacaktı ki düşünsem? Ne olacaktı? Gayet insancıl bir şey yapmıyor muydum? İnsanlar sevdiği kişileri olabildiğince yakınlarında tuttuklarını zaman zaman düşünmüyorlar mıydı? Bu neden kulaklarımızı kızartıyordu?

Ellerim ve ayak parmaklarım soğuk soğuk terlerken alnımın yandığını hissediyordum. Yoongi'yle konuştuğumuz, muhabbetimi keyifli bulduğunu söylediği köşeye gelince durdum. Yolun sonuna baktım. İki katlı, taş duvarlı evi görebiliyordum. Tek gözümü kapatıp parmaklarımı gözümün önünde sanki o evi parmaklarımın arasında tutuyormuşum gibi tuttum. Yoongi'nin evinin bu mesafeden iki parmağımın arasına sığacak gibi görünmesi beni eğlendirmişti. Fakat elimi indirip iki gözümü birden açtığımda, eve bakarken içime yeniden bir korku doldu. Ya Marceline'i kabul etmezse? Ya sinirlenirse? Ya kolaya kaçtığımı düşünürse? Öyleyse ona dürüst davranmak zorundaydım. Taehyung'un ne dediğini duymuştum, Marceline bizi bağlayan şey olabilirdi işte, biraz daha yakında durmasını sağlayacak bir köprü belki de.

Yeniden yürümeye başladım, sırtımda ağırlaşan, askısı omzumu kesmeye başlayan kılıfı düzelttim. Kendi kendime konuşuyordum bir yandan da.

Bana emanet, miras kalmış bir şeyi birine vermem bir alçaklık mıdır? Sanmıyorum. Onu en az Marceline kadar değerli birine veriyorum. Birbirlerine yakışacaklar çünkü. Günahkar hissetmiyorum. Vefasız hissetmiyorum. Hevesli ve iyi hissediyorum. Sonunda yüreğimdeki kimseyle göz göze gelebilmek için bir yol buldum, kulağımı onun beyninde şakıyan kuşların kalbine dayayabileceğim bir kapı buldum. İnsanın tutkusunun peşinden gitmesi onu her zaman kötü yerlere mi çıkarır? Kim bilir, belki de bu köprüyü kurduktan bir müddet sonra mutlu olurum.

Görmedim mi ne kadar güzelleşmiş. Doğru; gizemli, insanı ürküten bir yanı var. Ona kapılmak kolay, kim olduğunu bilmeseydim yine çok kolay olurdu. Peki ya bir insan nasıl ürkekliğini asabiyetle örtebilir? O yapıyor işte. Biliyorum. Taehyung "Kendini beğenmiş, yüksekten atıyor hep, yanına kimseyi yaklaştırmıyor." dedi ama öyle olamaz, buna inanmıyorum. Enaniyet bir araç sadece Yoongi için. Varış noktası değil. Yoongi yalnız kalacağı bir yer arıyor, insanlar için yeniden doğabileceği kadar ölmesine olanak verecek bir yer. Çünkü yeniden doğmak için önce bir şekilde ölmek gerekiyor. Böyle ölmekten farksız bir yalnızlık sadece iki yerde bulunur: Sadece Tanrı ve her şeyin zirvesinde duran bir insan yalnız olabilir. Yoongi "Ben Tanrı değilim." dedi "Madem değilim, öyleyse bu kocaman piramidin en tepesine bir şato diker ve içinde her sabah gün doğumunu, her akşam da günün batışını izlerim. Kendi sesim hariç bütün sesleri keserim."

Marceline " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin