X. sadece şimdi ve binlerce şimdiden oluşan evrenler*

179 26 15
                                    

"Bisiklet görmek midemi kaldırıyor." Burnunu çekti "Babamın kir pas içindeki dükkanını hatırlıyorum. Su dolu bir leğene tekerlek basışı, eğer teker delikse suyun yüzeyine çıkan o kabarcıklar, bunların hepsini uzaktan izledim. Midemi kaldırıyor. Hayatımızı yıllarca bu görüntüden kazandığımız, babamın orada beni okutmak için çalışırken benim çello çalmaya ve şarkılar bestelemeye kafa yorduğum gerçeğini hazmedemiyorum. Bir leğen dolusu hava kabarcığı ve zincir yağı. Zihnimin uçsuz bucaksız ovaları önündeki engellerdi. Düşünmeme, en iyiyi üretmeme engel oluyorlardı. Bir çocuk olarak içten içe bu durumu kabullenmek hayatımda aldığım ilk travmaydı. Birinin daha tekerleği patlasa yollardaki çukurları doldurmadıkları için belediyeden nefret ederdim, o kabarcıkları görmek istemiyordum bir kere daha. Babam ise şükran duyardı. Anlıyorsun ya?"

Tabakasını açıp içinden bir tane çıkardı, bana uzattı, istemediğimi söyledim. Omuz silkti, sonra sarı ucunu ağzına koyduğu dalın diğer ucunu yaktı. Rüzgar vardı, elini siper etse de tutuşması uzun sürdü. Dumanı içeri çekerken yanaklarının içe çöküşü onu on yaş büyüttü. Sonra dumanı dışarı verdi, yoldan geçen arabalar ayaklarımızı ezmesin diye oturduğumuz kaldırımda topuklarını iyice kendine çekti. Göğsüne çektiği dizlerindeki eklemler beyazlaşmış, soluklaşmıştı. Biraz sonra ayakları uyuşacak ve kalkmak isteyecekti. "Baban gelip sana bir bisiklet alıverseydi babamın dükkanda karşılaşacaktık, seninle şu kadarcıkken tanışıyor olacaktık, Namjoon. Niye almadılar sana?" "Ele avuca sığmıyordum. Bir bisikletim olsaydı zapt edemezlerdi." Güldü "E, nasıl öğrendin sürmeyi?" "Okuldakilerin bisikletleriyle oynaya oynaya, arkadaşlarım izin veriyorlardı kullanmama." Gülümsemesi hiç solmadan önümüzdeki caddeden geçen arabaları izleye izleye sigara içmeye devam etti "Arkadaşların... Arkadaşların vardı demek. Onları anlat." "İyi çocuklardı da... isimlerini hatırlamıyorum." Hafif şaşırarak yüzüme baktı, ben de onunkine, güldü sonra "Nasıl hatırlamazsın? Bisikletlerini kullanmışsın çocukların." "Hatırlamıyorum işte... Çirkin bir dostum değil mi?" Omzuyla omzumu dürttü "Değil. İyisin. Çok iyisin. Sadece..." Kahkaha attı "Bir gün beni de unutma da." Beni unutma da. Sanki böyle bir şey mümkünmüş, sanki her gece rüyama girmiyormuş gibi. İçerlememi bir sırıtışa saklayıp yutkundum. Elindeki dal filtresine kadar tükenince kaldırım taşlarının arasında bir yere bastı izmariti. Tabakayı çıkarıp bir tane daha aldı, nezaketen tekrar ikram etti. İçmeyeceğimi söyledim yine.

Bir gün beni de unutma da.

"Sikerler. Bir tanesini de ben alabilir miyim?" "Al bakalım. Hiç de yakışmıyor eline."

***

Ben Yoongi'nin midesini kaldıran o delik teker gibi hissediyordum son zamanlarda artık. O su dolu leğene basıldığında yüzeye kaçan su kabarcıklarının kaynağı, delik teker. İskeletimle derimin arasını dolduran o sıkıntılı, hasta oluşu görmezden gelinmiş, üstü örtülmüş hava artık bedenimden taşıyordu. Hayatımın akışında yürüdüğüm yolda içim sönmüş, yürürken kemiklerim etimi zımparalıyormuş gibi bir halde acı çekiyor ve sürekli tökezliyordum. Hassaslaşmış, güçsüzleşmiştim.

Yetmiyordu. Sadece arkadaşı, en yakın arkadaşı, işte bu olmak yetmiyordu. Kendimi kandırıyordum. Yetmiyordu. Onu görmediğim zamanlarda "Ona onu sevdiğimi söylemeye mecbur değilim. Yeteneğini, sanatını, kişiliğini ve dostluğunu övgüye boğmam onu sevdiğimi söylemekten daha mutlu eder onu." diye düşünüyordum. Ertesi gün dükkanı açıyordum, dün gece bu fikirlerle kendimi iyileştirmiş, arındırmış, sakinleşmiş oluyordum ya, içimde bir sessizlik ve sakinlik oluyordu. Bir süreliğine iç huzur. Sonra Yoongi kapıdan içeri giriyordu. Evde sıkıldığını, bir sonraki öğrencisinin gelişine üç saat olduğunu falan söylüyordu.

Söylediği hiçbir şeye odaklanamıyordum. Düşündüğüm tek şey; eğer bilseydi, eğer onun için neler hissediyor olduğumu bilseydi yine bu samimiyetle yanıma gelip gelmeyeceğiydi. Yoongi geliyor, öğlen olduğunu, gelirken güzel bir restoran gördüğünü ve karnının zil çaldığını söylüyordu. Aklımdan ilk geçen şey, "Eğer bilseydi beni yine çağırır mıydı?" sorusu oluyordu.

Marceline " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin