Duvarları mint yeşili karolarla kaplı banyosundayım evimizin. 26 yaşındayım annem beni ortaokula yazdırmış. Boyum banyodaki musluğa uzanmama yetecek kadar, aynada sadece kafam görünüyor, kendimi tamamen görmek için bir tabureye çıkmam gerekiyor. 26 yaşındayım yarın okulun ilk günü, okuldan kaçacağım, istemiyorum gitmek. Annem banyo yapıp yatmamı söylüyor, bugün günlerden pazar olsa gerek. Saat dokuz. İstemiyorum yatmak. İstemiyorum okula gitmek. Niye böyle, ne olmuş böyle? Tabureye çıkıp aynaya bakıyorum. Yüzüme dokunuyorum, çocuğum aynada, fakat parmaklarımdaki nasırları hissediyorum. Eminim, 26 yaşındayım, ama bu yüz 12 yaşındaki beni anımsatıyor, evet evet, hiç şüphem yok, bu yüz 12 yaşındaki bana ait.
Burada olmaktan sıkılıyorum. Sokaktan bir ses geliyor. Güzel bir müzik. Bu müziği tanıyorum. Yarısını ben yarısını Yoongi yazdık, bu bizim bölüştüğümüz bir ekmek. Okulu boş ver, ona gitmem gerek. Gitmem gerek. Kendi yüzüme dönmem gerek, boyuma dönmem gerek. Annem ölmemiş miydi benim? Nasıl geldim buraya? Niye bu yaşta suratım, ben gerçekten 26 yaşındayım, inanın bana! Olmaz, arkadaşım, buradan gitmem gerek. Kapıyı açıp çıkıyorum, anneme yakalanıyorum. "Ben mi yıkayayım illa?!" diyor. Ne diyor bu kadın?! Koca adamım ben, böyle haşlanır mı?!
Hayır... Beni 12 yaşında görüyor. Çıkmam lazım buradan. Nasıl geri döneceğim?!
Tekrar giriyorum banyoya. Ölmem lazım. Reenkarne olmam lazım. Eskisine dönene kadar tekrar tekrar ölmem lazım. Yoongi'yi bulana kadar ölmem lazım. Dışarıdaki müzik sesi ise gökyüzünün içinde dağıla dağıla yankılanarak bana gelmeye devam ediyor. Havalandırma penceresinin altına çekiyorum tabureyi, pencereyi açıyorum müziği daha çok duyabilmek için.
Sonra mint yeşili, soğuk, pürüzsüz karolara tutunarak küvetin musluğuna uzanıyorum. Suyu açıyor ve küvetin tamamını dolduruyorum. Bu büyük bir su kütlesi. Buradan kaçacağım.
Küvete ayaklarımı birer birer sokuyorum. Su boyumu aşıyor. Ben yüzme bilmiyorum. Yüzme bilmiyorum! Korkma... Korkma... Devam et... Geçen hafta annen ve babanla deniz kenarına pikniğe gittiğinizde yüzen insanları hatırla... Suyun üstüne uzanıyorum. Ben hareket ettikçe sular küvetten dışarı taşıyor, annemin yumuşacık banyo paspasları mahvoldu. Ama buradan çıkmayı, normale dönmeyi başardığımda annemin bundan daha büyük dertleri olacak.
Onu boş ver de, şu küvete bak! Ucu bucağı belli değil, adeta büyüyor! Ben de içinde bir balığım! Bir balık olacağım! Yüze yüze büyüyecek ve karaya çıkacağım! Kulaç atmaya çalışıyorum, zor değil Namjoon hiç zor değil, yaparsın! Batmıyorum, kıyıya ulaşacağım. Bir kulaç. İki kulaç. Nefes al! Bir kulaç, iki kulaç, nefes al! 26 yaşındayım, yarın okul var, 12 yaşındaki suretim ve dışarıdan gelen müzikle birlikte evimizin küvetinde yüzme öğreniyorum.
Elektrik kesiliyor. Karanlıkta yüzmeye devam ediyorum. Sadece Yoongi'nin yarım kalan müziğini duyuyorum. Ona tutunuyorum, yolu böylece bulurum. İçimden kendi kendime tekrar ediyorum, bir kulaç, iki kulaç, nefes al... Bir kulaç, iki kulaç, nefes al... Bu ses ne? Kulaçlarımdan neden suyu keser gibi sesler geliyor?... Neyse, ne önemi var, bir kulaç, iki kulaç- Niye suyu kağıt keser gibi kesiyorum?! Bir kulaç, iki kulaç, nefes al... Bir kulaç, iki kesik, nefes al... Bir kesik, iki kesik, nefes...
***
Bilincim göz kapaklarımdan önce açıldı. Gerçekliğe dönmek benim için biraz zaman aldı, sabah mı olmuştu?
Gözümü açınca ilk işim ellerime bakmak oldu. Güneş çoktan doğmuş, tepemize doğru yol alıyordu. Ellerim yeterince büyüktü, yeterince 26 yaşındaydı, üstüm başım kuruydu. Gece bütün ayazı yiyip kaskatı kesildiğimden dolayı her yerim tutulmuştu, sanki hareket etsem kırt kırt sesler çıkacaktı eklemlerimden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marceline " namgi
Fanfic"What do you do, when you and him are together?" "We play cellos. We speak of music, and the beauty of what is feared. There is an abandoned sea shore we go. We dream of overseas, lie down, lie down, lie down and sleep. We eat together, mother natur...