XXIII. bunca yıl gözümün önünde

99 13 0
                                    

Aslında gökyüzü diye bir yer yoktu.

Evet, tek bir yer değildi gökyüzü. Doğru olan şuydu: Gökyüzü her yerdeydi. Çünkü birkaç katman gazla çevriliydik, ışığa göre rengi değişen, bazen daha açık mavi, bazen mor, bazen gri, bazen beyaz, bazen turuncu ve bazen de lacivert birkaç katman gaz. Ancak yeryüzünde anlamlandıramadığımız, açıklayamadığımız ne varsa gökyüzüne dahil görüyorduk. Çünkü uçmak insana özgü değildi. İnsanüstü olan her şeyse insanın yapamayacağı bir şeyle sıfatlandırılırdı. Ölen kişilerin ruhları insan bedeninin kısıtlamasından kurtulur ve gökyüzüne uçardı. Tanrı da gökyüzündeydi. Bizden öte ne varsa o birkaç katman gaz tabakasının içine sıkıştırmıştık.

Ancak bunu saçma bulmaya başlamıştım. Çünkü Fantasia'nın tekrar sahne alacağı güne kadar geçen kısa süre içerisinde Kuzgun'un başımızın tepesinden itibaren başlıyor ve yukarıya doğru sonsuza kadar gidiyormuş gibi kabul ettiğimiz o 'gökyüzünde' değil, direkt yanımızda durup bizi izlediğini hissediyordum sanki. Mutlu bir ruh dolaşıyordu sanki Yoongi ve Taehyung'un çalışma odasında. Omuzlarını, sırtlarını sıvazlıyordu. Onlara güç veriyordu. Yaptıkları işlerden, aldıkları kararlardan ötürü içlerinin rahat etmesini sağlıyordu, doğru olanı yaptıklarını hissettiriyordu.

Dükkanda çalışırken durmadan deja vu'lar yaşıyordum. Düzenli olarak sahne alan bir Fantasia var, heyecanla bekliyorum, Yoongi'yi izlemek için sabırsızlanıyorum, on iki yaşındayım. Bir müşteri gelip kemanını bana bırakıyordu bakımını ve temizliğini yaptırmak için, iki saat sonra gelmesini söylüyordum, iki saat boyunca aklımda çocukluğumdan başka bir şey olmuyordu.

İçim kıpır kıpırdı yine, hepimiz, hepimiz bir şeyler yapıyorduk. Chet tekrar Lyceum Tiyatro'suyla görüşmeye gitmişti, fakat görevliler Yoongi ve Taehyung'un Lyceum Tiyatrosu için artık çok ünlü olduklarını söylediler. Onlara kalırsa Fantasia'nın yıllar sonra geri dönüşünü yüzlerce insan izlemek isteyecekti ve The Lyceum beklentileri karşılayamayacak bir salondu. Yine de Yoongi ile Taehyung orayı kullanmak istediklerinde ısrarcılardı, "Bilet fiyatlarını düşürün, gerekirse ayakta izleyici alın yine de bize kiralayın bu salonu." diyorlardı. O salon onlar için özeldi çünkü, konserin başka bir yerde tertip edilmesi söz konusu dahi edilemezdi. Fantasia deyince akla Lyceum Tiyatrosu geliyordu, seyircinin sığıp sığmayacağı önemli değildi. Taehyung "Gerekirse yine her hafta çıkarız. Eskisi gibi. Daha çok çalışırız, uyumayız ve her hafta sahne alırız. İzlemek isteyip izleyemeyen kimse kalmayacak." diyordu. Yoongi tasdik ediyordu "Her konser iki yarıdan oluşuyor, iki yarının ilkinde bize ait, ikincisinde de başka bestecilere ait eserlerin aranjmanlarını çalarız. Her şey eskisi gibi olur, bunca yıldır biriktirdiklerimizi yavaş yavaş sergileriz, böylece insanlara gösterecek yeni bir şeyimiz her daim olur." Salonun idari çalışanları buna dünden razılardı, ne de olsa en sevdikleri müşterileri on yıl sonra yeniden para kazandırmayı teklif ediyordu onlara.

Salonu halledince koştur koştur afiş yaptırmaya gittik, bir ajansla ya da bir plak şirketiyle çalışmadıkları için her şeyi bizim yapmamız gerekiyordu. Ama hiçbir şeyden şikayetçi değildik, en güzel koşturmacasıydı o bizim hayatımızın. Biz uygun bir matbaa bulmaya çalışırken Edith ve Bayan Kim de Taehyung'la Yoongi'ye sahnede giyecekleri birkaç farklı takım dikmekle meşgullerdi. Taehyung ısrarla "Ben ceket giymem, terliyorum!" diyordu, Bayan Kim itiraz ediyordu "Saçmalama, çocuk değilsin artık. Azıcık tertipli düzenli çık sahneye." Taehyung yakasını çekiştiriyordu bunalmışlıkla "İyi de anne, terliyorum terliyorum!" "Olsun. Bak Yoongi de giyiyor ceketini." "Ama o benim kadar terlemiyor! Oturarak çalıyor çünkü!" Bayan Kim kızıyordu bu noktada "Sen de oturarak çal o zaman? Mecbur musun ayakta dikilmeye, oran buran ayrı oynuyor zaten?" "Olmaz, anne, olmaz. Çok sıkıcı. Ben böyle alıştım, sen ne karışıyorsun?" "E o zaman terliyorum terliyorum diye kafamın etini yemeyeceksin. Adam gibi ceketini giy önünü ilikle öyle çık sahneye. Her şeyin bir düsturu var." "Ben bilmem düstur! Giymeyeceğim ceket, dikmeyin bana ceket!" Yoongi başı şişmiş bir halde sızlanıyordu "Aman be! Onlar diksin de bir, istemezsen çıkarırsın! Bu ne böyle çocuk gibi mızmızlanıyorsun!" "Sen konuşma! Ben düstur bilmem deyince senin bana arka çıkman gerekirdi. İyice götü kalkık üst sınıf adamlara benzemişsin, uysallaşmışsın ve de korkaklaşmışsın! Ben ceket giymeyi reddediyorum! Kollarını kıvırdığım gömleğimle gayet rahatım." "Oldu! Pijamayla çık sahneye bir de!" "Hiç belli olmaz!" "Belli olsun bir zahmet! Uyumlu çaldığımız kadar uyumlu gözükmemiz de gerekir, özgürlüğü abartma." Taehyung tarihe geçecek bir laf söylüyormuş gibi bir hal alırdı cevap verirken "Abartılmamış hiçbir şey özgürlükle bağdaşmaz." Bayan Kim kızardı ona "Hadi şuradan, serseri! Şu elin kolun rahat dursun önce! Ölçünü alamıyorum!"

Marceline " namgiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin