23. BÖLÜM: "SON SAHNE"

260 17 24
                                    

Dinmeyen yağmurun altında eziliyordum. Yine günler geçiyor ama acı hiç geçmiyordu. Yolların yokuşu günden güne artarken çaresizlik bir ihtiyaç gibi bırakmıyordu peşimi.

 

 

 

“Hazel doğru mu?” sözlerine verebileceğim bir cevap yoktu. Olsa da fark etmezdi, artık gitme vaktiydi.

            

                                     

                                          -24 saat önce-

 Sarıp sarmalayan kollar arasından ayrılmak istemesem de yavaşça doğruldum. Sıcaklığının yeri ayaz çalarken titriyordum. Anılar yakama yapışmış, yine sorguya çekiyordu beni. Biliyordum eksilen ne varsa ömrümde. Yokluklarıyla büyüyordum ama savruluyordum aynı zamanda, bırakılmıştım koca gürültüleri olan kötü insanların ortasına.

 

“Hazel?” düşüncelerime sızan ses içime akıyordu. Kalbimdeki bütün odacıkları dolup taşıran gözler, yine gerçeğe çağırıyordu…

Dağılmıştım, evet. Buraya hiç gelmemeliydim, fayda görememiş tam tersi zarar görmüştüm. Yıkık dökük hissediyordum, neyim varsa üzeri karakalemle çizilmişti. Neyim varsa yok olmuştu, moloz yağmuru gibi yağıyordu üzerimize. Kalması için yalvarmak istiyordum hayatımdan gidenlere, “Nolur kal anne, Nolur kal Küçüğüm” diye diye… Kaburga kemiklerim içime batıyor, hep hatırlatıyordu onların acısını.

“Kaçırıldım ben” bilmediği bir şeyle başlamak istememiştim. Belki de yine zaman kazanmak için kendi kendime kelimelerle oynuyordum, bilmiyorum.  Ahşapların kokusu hiç bu kadar mide bulandırıcı olmamıştı, renkler hiç bu kadar griye çalmamıştı. Elimi uzatmak istediğim kişiler hiç bu kadar uzakta olmamış, yakalamaya çalıştığım kelimeler hiç bu kadar hızlı kaçmamışlardı. Boğazımdaki düğüm hiç bu kadar acımamıştı. Ve annesizlik hiç bu kadar içime işlememişti.

En kötüsü de ne biliyor musunuz? Ben hiç bu kadar kimsesiz kalmamıştım.

“Kaçırılma olayımız tamamen planlı. Biri planlamış benim kaçırılmamı, kardeşimi, annemi…” sözler çıldırmışçasına dökülüyordu ağzımdan.  Düşen harfler, birleşen heceler içimdeki acıyı kamçılasa da susmanın çare olduğu zamanları geride bırakmıştım.

Düşünmeye kıyamadığım şeylerim vardı benim, özlemek için canımın kalmadığı kişiler vardı. Yaşam tılsımımı kaybediyordum bazen, bataklıkta yüzmeye çalışan balık gibiydim bazen de.

“Annen ve kardeşin mi?” şaşırması gerekirken bu ciddiyetin sebebi de neydi böyle? Sesi neden kulağıma kızgın gelmiyordu, neden kızmıyordu anlatmadığım için?

“Ne zaman anlatacağını merak ediyordum.” sözleri şimşek gibi çakıldı beynime. Biliyor muydu yani? Ona inanamayan gözlerle baktım. Acımı biliyordu, endişelerimin farkındaydı bunca zamandır? Umursamaz davranıyordu öyle mi?

“Ne- nerden? Nasıl?” titreyen çenem zorlasa da kurduğum cümle kadar konuşmalıydım. Söylemediğim şeyler boğazıma diziliyor nefesime göz dikiyorlardı, boynuma dolanıyordu yine kötü şeyler hissediyorum.

YANLIŞ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin