1
2
3
BAMMM..
Neredeydim, vücudumun temas ettiği yer sert bir zemindi, hissediyordum. Her yer karanlık ve soğuk..
Üşüyordum, vücudumu bir soğuk ele geçiriyordu.Ölüm böyle bir şey miydi? Soğuk ve karanlık.
Annemi, babamı nasıl bulacaktım burada, onlara nasıl ulaşacaktım? Yalnız olmak istemiyordum, burada da tek olmak istemiyordum.
Birden üzerime dökülen soğuk suyun etkisiyle gözlerimi açtım ve kesin sonuç ölmemiştim. Büyük bir nefes alma çabasıyla doğrulmaya çalıştım. Etrafımı küçük, telaşlı bakışlarla tarıyordum, neler oluyor? Bakıyordum ancak hiçbir şey görmüyor, ayırt edemiyordum. Birileri olmalıydı burada, su dökeni görmeliydim. Gözlerimi yarım açıp kapatmayla oyalıyordum ancak beynime hükmedemiyordum. Her şey anlamsız ve boş görünüyordu. Sadece sert zeminden ibaretti sanki, ayağa kalkmak için elimi kaldırdım ve yumuşak örtülerle buluştu ellerim. En son buna dokunduğumda silahı almaya çalışıyordum, evet yeni yeni görüntüler gelmeye başlıyordu. Gözlerim sulanıyor, acıyordu. Sanki içine binlerce iğne bırakmışlar ve ben her kapatmamda teker teker batıyor, tekrar batıyordu. Bu amansız bir süreç gibiydi. Bedenimi son bir çabayla yatağa doğru çektim ve üzerine yarı uzandım. Yine büyük bir nefesle uğraştıktan sonra kollarıma yine yüklenip kalkmak için bedenimi ittirdim. Kollarımdaki bu güçsüzlüğün nedenlerinden biri yaramın olmasıydı, doğrulmaya çalışırken sırtımın gerilmesi kendimi yatağa bırakmama sebep bir oldu. Bu dayanılmaz acıyı hatırlamamak ona haksızlık olurdu, o kadar canım acıdı ki. Bu kadar yoğun ve şiddetlisini hiç yaşamamıştım. İnleyerek kendimi toparlamaya çalıştım, ciğerlerimi uzun süre kullanmamış gibiydim. Zorlanıyordum nefes alırken ama seslendim
"Kimse yok mu?" fısıldama gibiydi sesim ama kıpırtı bile yoktu, acaba beynim bana oyun mu oynuyordu. Öldüm ve ölümden sonraki yaşamdaki sınavım mı başlamıştı?
Tekrar doğrulmaya çalıştım ve minik hareketlerle vücudumu doğrulttum. Ellerim çözülmüştü bu arada, ara ara beynime düşünceler üşüşüyor ve nedenini bilmediğim için geldiği gibi yığılıp kalıyordu. Yatağın direğinden tutundum ve tamamen doğruldum, direğe dokununca aklıma yine bir görüntü geldi. Kafamı bu direğe vuruyordu, istemdışı elim kafama gitti ve kanamam yoktu, yani durmuştu kuruyan kanlardan anlıyordum. Gözlerimi dinlendirdikten sonra çoktan akmaya başlamıştı gözyaşlarım, anlamlandıramadan devam ettim bakmaya, yerdeydi. Ellerim ağzımı buldu ve çığlımı içime hapsetti. Nasıl? Hakan mı? Ben ölmeliydim, bu lanet pislik çukurundan, ancak bu şekilde temelli kurtulurdum. Gözlerim ve aklım oyun oynuyordu resmen, görüntüler bir gidip bir geliyordu. En son silahı ağzıma sokmuştum ve amacım kendimi öldürmekti. O ise arkamda işini halletmeye çalışıyordu. Gözlerimden anı seli akıyor, aktıkça gözlerimin önü daha da bulanıklaşıyordu. Gerçek mi yoksa değil mi ayırt etmek daha da güçleşiyordu.
Simsiyah bir kan gölünün ortasında bir adam yatıyordu, gözlerini bana dikmiş bir şekildeydi. Neydi bunun derdi? Neden yapmıştı bunu? Sarıya çalmış teni, etrafındaki kanın onun pis bedeninden uzaklaştığının bir kanıtıydı, yani bunun da bir oyun olmadığının.
Yavaş adımlarla yaklaştım ona, ayağımla ittirdim. Cansız bedeni şimdi ayaklarımın altında, çaresizce bana bakıyordu. Donuktu ama hala nefretiyle bürünmüştü.
"Ne istedinki benden" dedim ona bakarak, cevap vermesini bekleyerek. Ayağımla tekrar sarstım soğuk, daha da hissiz bedenini. Sarsmalarım giderek hızlanmaya, sertleşmeye, şiddetlenmeye başladı. Vuruyordum artık, evet vuruyordum. Bana yaptığı onca eziyet için vuruyordum, oğlunun beni kandırmasındaki acım için vuruyordum, beni yalanlaştırdığı için, bedenime hükmetmeye çalıştığı için, beni yargılamaya çalıştığı için.. Her şey için! Nefesim tükenene kadar devam etmeye çalışıyordum. Ayaklarım, komutlarıma uymayana kadar devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Novela JuvenilBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...