Yavaş yavaş başlıyordu telaş.
Ne yapacağım?
Oğuz'un gelmesini beklemek ölümü beklemek kadar stresliydi. Hatırlamak istemeyeceğim kadar çok olmuştu görüşmeyeli. İzmir'e geçmiştim, annemlere pek içeriğini anlatmadan gideceğim demiştim. Oğuz'u tanıyordu annem eğer onunla konuştuğumu anlarsa iyi olmaz diye düşünerek gizleme kararı almıştım. Malum olaylar zinciri bizi ayırmıştı, mecbur kalmıştık.
"Uzun zaman oldu." Kulağıma ilişen ses gözlerimi sulandırsa da umursamadan sarıldım sıkıca. Yüzüne bakamamıştım, bir türlü yolda toplayamadığım cesareti şimdi ona sarılarak toplamaya çalışıyordum. Ellerini belime korkarak koymuştu. Korkuyordu korkarım diye. Gözlerimden hangi ara yaş düştü bilemeden şaşıp kaldım. Çok özlemiştim onu, deli gibi.
"Özledin anlaşılan" deyince daha da içlendim. Kızdım o an kendime "Neden aramadın diye sordum içime. Dudak büzüp başını eğdi içim, belliydi nedeni. Suçlu hissediyorduk kendimizi. Parmaklarımı etine gömercesine sıkıyordum, özür diliyordum.
"Oğuz." dedim sonunda ayrılmaya karar verip. Gözleri utanç ve sevinçle parlarken elimi yüzüne götürdüm. Çenesindeki ize bakakaldım, her şey unutmaya çalıştıklarımızı hatırlatıyordu. Titreyen çenemle birlikte
"Hoş geldin" dedik. Sonunda dedi içim, huzur yoktu belki ama rahatlamıştık. Yüzünde memnuniyet vardı onun da, aradığıma bir kez daha pişman olmamıştım.
"Nasılsın?" dedi elini izime götürerek. Dudaklarımı birbirine gömüp omuz silktim. Konuşacak kadar iyi değilim mesajımı vermiştim, elini omzuma atıp yürümeye koyulduk. Başım onun boynunda, onun elleri saçlarımda. İçime işlemişti bu sahne, özlemişim en samimi hallerimizi.
"Yolculuk nasıldı?" parmaklarım teninde ritim tutuyordu. Her zamanki gibi yine gömlek giymişti, hala aynı olması ayrı bir heyecan yaşattı bana. Acaba o beni görünce neler hissetti, aynı mıydım?
"İyiydi, geç geldim aslında. Sen aradığında işim yoktu ancak son an bir pürüz oluştu." deyip kafasını bana doğru yaslayıp
"Yoksa daha erken gelecektim" dedi.
"Önemli değil" deyip geçiştirdim. Yolculuğumuz şimdi bir otele gitmek olacaktı. Param olmadığı için ona ev bulamamıştım mahcup olarak onu arabama attım. Kendi arabamı almıştım ama parasızdım şuan.
"Ne? Ağzındaki baklayı çıkar bakalım." deyip saçlarımı geriye attı. Yüzümü tam görmek istiyordu, yol boyunca ağzımı bıçak açmamıştı ve onu rahat ettirmek istiyordum. Otele götürmek ağrıma gidiyordu.
"Ya, şey aslında" dudağımı yemeye başladım. Son adetlerimden biride buydu. Dudak yemek.
"Nereye gidiyoruz bu arada, karşı yakaya gitmemiz gerekiyor. Evim var sen sıkıntılarını dökmeden ben seni rahatlatayım" deyip kahkahayı patlatıverdi. Ona şaşkınlıkla bakarken az kalsın direksiyon hakimiyetimi kaybediyordum. Aptal, gerçekten aptal bu çocuk. Daha da mahcup oldum şimdi, banka hesabıma ulaşamıyorum babam olacak adam orada harcamayıp biriktirdiğim paralarımı bile çalmış.
"Neden başta söylemiyorsun, beni strese sokuyorsun?" çıkışmaya çalışsam da onun kahkahası beni de güldürmeye başlamıştı.
"Biraz eğlenelim dedim. Denedim seni hala eskisi gibi ev sahibi manyağı mısın diye" deyince gözlerim doldu. İçim ağladı, anılar şaha kalktı.
"Ağlama sakın seni ağlatmaya gelmedim." deyince ona bakıp dudağımı bastırdım, gülümsemeye çalışırken yanağıma bir damla düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Teen FictionBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...