Bir koku ne kadar keskin olabilirdi?
Toprak kokusu alıyordum, hava serin toprak ise ıslak.. Yağmur mu yağmıştı yoksa? Vücuduma iğneler batıyordu sanki, başımda dayanılmaz bir ağrı vardı. Gözlerimi açamıyorum bileklerim ağrıyordu. Eda! Yüzümü ekşittim, aklıma olaylar yeni yeni geliyordu ve ben gözümü açmaya zorladıkça göz kapaklarım tam tersini yapıyordu, gözlerimden yaş aktığını hissediyordum. Ağlıyordum istemdışı. Farkındaydım her şeyin ama kabullenemiyordum. Yalan olmasını, kötü bir kabus olmasını umuyordum. Ne olmuştu, gözlerimi neden açamıyordum? Kafam neden ağrıyordu bu kadar? Elimin altındaki nemli topraktan destek alarak kendimi ittirmeye çalıştım ama olduğum yere çakılı kalmış gibiydim milim dahi oynamamıştım.
"Kimse yok mu?" sonunda sesim çıkmıştı. Ayak sesi duymaya çalışıyordum ama yoktu. Ne konuşma sesi ne de ayak sesi sadece uğultu duyuyordum. Eklemlerim sızlıyordu, sanki damarlarımda alev dolanıyordu. Bedenimden ateş çıktığını söyleyebilirdim. Bedenim benden bu kadar ayrıyken etrafımda neler olup bittiğini de kafamın içindeki sesten dolayı algılayamıyordum. Gözlerimdeki yangına yenik düşerek direnmeyi bıraktım ve kafamı toprağa bıraktım. Nerede olduğumu, Eda'ya ne olduğunu bir bilsem dert etmeyecektim acılarımı. merak bir kanser gibi yayılıyordu ve bununda çaresi yoktu. Tekrar kalkmak için denediğimde gözlerimi açabildiğimin farkına vardım ama gördüğüm şey korkmama neden olmuştu, ormandaydım ve ellerim ayaklarım bağlıydı. Hissizleştiğim için anlayamamıştım bunu. Panik yapmak istemiyordum ama bu hissizlik hiç de hoşuma gitmemişti.
"Hey! Nerdesiniz?" diye bağırmaya başladım, kimseyi göremiyordum etrafımda ama beni burada bırakacak halleri yoktu herhalde. Hiç bir şey hatırlamıyordum, hafızamı kaybetmiş gibiydim. Sürünmeye çalışarak bir ağacın yanına gittim ama "sümüklü böcek benden daha hızlı gider" diye söylendim kendi kendime. Kafamın ağaca değmesiyle inledim, yaralıydım ve kafamı vurduğum için şimdi farkına varmıştım. Omuzumla destek alarak doğrulmaya çalıştım. Tere batmıştım bile. Üstüm ıslaktı zaten, yağmur yağmıştı belliki. Yarı uzanır gibi durdum, şimdi etrafımı daha iyi görebiliyordum. Neden kimse yok burda? Eda'ya ne olmuştu? Neden hatırlamıyordum hiçbir şey! Düzensizleşen nefesimi tutarak sakinleşmeye çalıştım, ciğerlerim yanıyordu.
"Lanet olsun. lanet. of! Şerefsizler" diyerek acılarıma boyun eğmemeye çalışıyordum. Daha neyin ne olduğunu bilmeden, nerede, kimle olduğumu bilmeden nasıl yenik düşerdim? Ellerimdeki ipleri çıkarmaya çalışarak oyalandım ama canımı daha fazla acıtmaktan başka bir işe yaramamıştı.
"Boşuna söylenme küçük kız seni burada kimse bulamaz." sesin geldiği yöne korkuyla döndüm. Bir adam vardı ve sesi o kadar kalındı ki ilk defa böyle bir sesle karşı karşıyaydım.
"Sen kimsin, nerdeyim ben?" deyince aptal aptal gülmeye başladı. Gülmesi kahkahaya dönüşünce pis dişlerini gördüm ve midem bulandı, kıyafetlerini söylemiyorum bile.
"Im, bunu öğrenemeyeceksin küçük kız" deyip bakışlarını boğazıma kilitlemişti, yutkunmaya bile korkmuştum. Hareketleri çok dengesizdi aslında bana doğru adım adarken sallanarak yürüyordu. Sarhoş muydu yani, oldum olası sarhoşlardan korkmuşumdur. Aklıma kötü şeyler gelmesinden başka bir işe yaramıyordu.
"Öldürecek misin beni?" dedim. Yutkunmak istiyordum ama boğazım o kadar kuruyduki tükürük üretirsem oturup şükür namazı kılabilirdim burada. Yüzümden korkumu anlamış olacakki bu defa kahkakalarla gülmeye başlamıştı. Aklıma ilk gelen şeyi söylemiştim ve tepkisinden doğru olduğunu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Roman pour AdolescentsBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...