16. BÖLÜM: "KASIM"

376 29 95
                                    

Adımın sahte olduğu, yüzümün görünmemesi gereken bir yerde köle gibi olacaktım. Ensemde ölümün nefesini hissederken işler giderek karmaşıklaşıyordu. Babasının yüzünü göremesem de kalbime sanki yumruk atmışlardı. Nedensizce korkmuştum. Cengiz beni kolumdan tutup kapıya sürükler gibi götürerek beni cezalandırdığını düşünüyordu ancak ceza verse de çok geçti artık. Ben yapacağımı yapmıştım ve ondan izin ya da onay almadan babasına cevap vermiştim. Küçük bir şey ama onun gözünde siniri arttıkça devasa oluyordu hareketim.

Beni başka bir eve doğru sürüklerken tökezlemelerime aldırış etmiyordu, sonunda kendi evi olduğunu tahmin ettiğim, mağaraya benzeyen bir yerde durduk. Mağara dedim çünkü birkaç yeri sadece tahtalarla kapatılmıştı ve çözmek güçtü açıkçası. Hava zaten alacakaranlık olduğu için net görebilmek imkansızdı. Kafamdaki bez parçasından da sıkılmıştım ama çıkarmaya cesaret edemiyordum. Kolumdan biraz daha çekiştirerek küçük bir girişten geçirdi beni, girişi mi vardı bunun? Kolumu sıkmayı bırakıp hızlı adımlarla ilerleyince bileğimi ovdum belki acısı bi' nebze geçer diye ama faydası olduğu pek söylenemez. Sağıma baktığımda vestiyer vardı, krize girebildim. Nedense yakıştıramıyordum. Şimdi de karşımda hasırdan yapılma kapı vardı, odalara ayrıldığını üstüne üstlük kapılarının da olduğunu görmek beni afallatsa da şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım, ayakkabılarımı çıkarmak için eğildim. Cengiz içeriye girdiğinden beri ses seda yoktu ve onun çağırmasını beklememeye karar vererek böyle bir girişimde bulundum. Büyük gelen çoraplar ayağımın ucunda toplanınca hayıflanmaya başladım, eğildiğim yerde kararma görünce kafamı kaldırıp gölgenin kaynağına baktım. Sabit bir şekilde, elleri cebinde beni hiçbir duygu barındırmayan yüz ifadesiyle süzüyordu. Boğazımı temizleyerek alelacele çorabımı çekip karşısında dikildim. O kadar boş bakıyordu ki bir an boğulacağımı sandım. Bunu hak etmiş miydim? Asla! Birden bakışlarını ayaklarıma kaydırdı

"Ne yapıyorsun?" anlamayan bakışlarla ona bakarken devam etti.

"Ayakkabılarını neden çıkardın?" diye sorunca afallamıştım ama anlam verememiştim.

"İçeriye ayakkabıyla girmeyim dedim, hata mı ettim?" sesimdeki iğneleyici sonla kendimi ifade ettiğimi düşünürken birden nefesini yüzümde hissettim ve bedenim kaskatı kesilmişti bile.

"Burada, benimle, aynı çatıda, uyuyabileceğini, yaşayabileceğini mi sandın Aptal!" diye kükreyince yutkundum, laflarının bir güzel mideme oturmasını beklemiştim. Dişlerini birbirine öyle kenetlemişti ki kendimi parçalara ayırıyormuş gibi hissetmeme neden olmuştu. Haklıydı bi' nevi. Ben neden bunu düşünmüştüm ki? Bunu düşünmemi sağlayan şey neydi? Yine bakışlarını sabitleyince bir adım geriledim, ona bu kadar yakın olmak sanki ölüm imzamı kendi rızamla atıyormuşum hissine kapılmamı sağlıyordu. O ise benim adımımı takip ederek arayı daha da kapattı. Gözlerini gözlerime kilitleyip beni yok etmeye çalışıyordu. Gözlerinin rengi kömür karası gibiydi şuan, bunu düşünmemem gerekirken ne yapıyordum ben? Canıma mı susamıştım hakikaten? Beni yok etmeye çalışıyordu ve bunu alevlendiren bendim. Ben yine bir adım atarak geriye gidince sırtımda soğuk sert bir şey hissettim ve sırtımda oluşan acıdan dolayı yüzümü buruştururken o ise hareketlerimi sakince izliyordu. Tek bir kası bile oynamıyordu, insan değil miydi bu adam? Fırtına öncesi sessizlik miydi yoksa? Yer yer alev alan sırtıma küfür ederek krem sürmediğim için bir kez daha pişmanlık duygum bedenimi ele geçiriyordu. Cengiz daha da yaklaşarak aramızdaki mesafeyi neredeyse sıfıra indirgedi ve iki parmağıyla çenemden tutup başımı sağa çevirdi. Direnmedim, bu acıyla direnirsem daha da artmasından korktuğum içindi. Yoksa ona teslim olma gibi bir harekette bulunmayacaktım.

YANLIŞ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin