Fısıltı gibi sesler duyuyordum. Varla yok arası bir yerdeydim. Göz kapaklarımı araladığım zamanlardaki görüntüler karanlıktan başka bir şey değildi, şüpheye düşüyordum sürekli.
Korkunun sınırını bulamazken ne yapacaklardı bana? Cengiz nerdeydi?
Sesinden ibaretti varlığı.
Etrafımda dolanan insanlar, içime korku ve endişenin tohumunu yerleştiren bilmediğim sesler dehşetle kulak kesilmemi sağlıyordu. Gözlerim karanlığa boyanmış, kör kuyuya atılmış gibiydim. Bilinmezlik olmasa görmemek daha iyiydi ama önümde kocaman boşluk vardı, bakmaktan korktuğum. Açlık susuzluk bedenimi ele geçirirken dilim damağım kurumuştu.
Bazen tıkırtılar duyuyordum, seslenmek istesem de sesimin çıkmayacağından korkarak susmayı tercih ediyordum. Sesin geldiği yere kafamı döndürerek anlayacağımı sanıyordum ama sonum yenilgiyi kabul etmek oluyordu.
Yavaşça kafamı sallıyordum, boyun kaslarım ve omuzum ağrımaya başlamıştı aynı pozisyonda durmaktan. Hareket etmeye çalışırken saçımı bir el kavradı, boğazımdaki damarların iyice gerildiğini hissediyordum. Kışın soğuktan kısalan elektrik telleri gibiydi kaslarım, varlığını hissedemiyordum. Yine ayarsız güç uyguluyordu. Saçlarımı ellerinden kurtarmak için var olan gücümle başımı çekmeye çalıştım ama işe yaramamıştı. Kulağıma nefesini verince vücudum kaskatı kesildi.
“Kimsin?" dedim göğsümdeki sancıyı kontrol etmeye çalışarak ama cevap vermek yerine gülerek uzaklaştı yanımdan. Nefesim yine düzensizleşmişti, aldığım nefesi içimden geri çekiyorlar gibiydi, yetmiyordu nefesim. Panik durumumu sessize alarak seslere odaklandım, ayak sesleri uzaklaştı sonra durdu. Diğeri geldi bu defa o da saçlarımı tuttu ve nefesini diğer kulağıma verdi. Amaçları ne? Ayak seslerinden ayırt edebiliyordum farklı olduklarını, ağırlıkları bile farklıydı. Biri daha cüsseliydi tahminime göre. Bunlardan hiç biri Cengiz değildi,
O nefesimi keserdi, ölüme yakınlaştırırdı.
“Ne yapıyorsunuz? Cengiz nerde söylesenize!” diye bağırdım ancak nafile, sadece gülüyorlardı ve korkuyu bileğimde, şakaklarımda, boğazımdaki ahenkte hissediyordum. Düşmesine ramak kalmış tokamı saçımdan hızla çekip uzaklaştı yanımdan. “Saçımın yarısı elinde miydi acaba?” diye düşündüm.
“Tamam, hazır” dedi biri. Ben neye hazır olduğumu anlamaya çalışırken, ikisinin de ayak sesleri yaklaşmaya başladı. Ellerini kafamda hissedince küçük bir çığlık ağzımdan kaçtı. Ne yapmaya çalıştıklarını anlamaya çalışırken kafamı ellerinden kurtarmaya çalışıyordum. Birden gözlerimin üzerindeki ağırlık kalkınca ne olduğunu anladım, gözlerimi açmışlardı ama çok zaman geçmeden siyah kuşağı ağzıma kadar indirip bağladılar. Kafamı sallasam da ikisinin karşısında pek şansım yoktu. Gözlerim yanıyordu, kirpik diplerimdeki acı yaşarmasını sağlıyordu. Gözlerimi kısarak etrafa baktığımda kendimi gördüm. Karşımda ayna vardı ve arkamda iki tane uzun iri yarı adam bana gülümsüyordu. Bir tanesi göz kırptı. Konuşmaya çalıştım ama sesim homurdanma gibi çıkmıştı. Loştu oda, ışıklar açıldı. Üç tane büyük lamba vardı, mavi kırmızı ve sarı renkteydi. Çenem titremeye başlayınca ağzıma tıktıkları bez parçasını ısırdım. Ağlamak istemiyordum, çaresizliğimi görmek kalbimdeki ağırlığı arttırmıştı. Yaşlar yavaşça yanağımdan süzüldü.
Biri düşünce ardından biri daha geliyor, toplu katliam yapıyorlardı bedenimde.
Sadece buradan çıkmak ve evime gitmek istiyordum. Odadaki tek ses hıçkırıklarımdı. Işıklar yanıp sönmeye başladı. Etrafıma baktım, sandalyemi ileri geri ittiriyordum. Ne yapacaklardı? Arkamda istiflerini bile bozmadan, taştan yapılmış gibi duruyordu ikiside. Yanıp sönen lambalar yüzünden başım dönmeye başlamıştı ve onları birden hareket ederken gördüm. Arkalarında kamufle olan masanın yanına gidip bıçak aldılar. Yanıp yanıp sönen ışıklar, acil durum çağrısı yapıyordu, ikisi ve ellerindeki bıçak çok korkunç görünüyordu. Gözlerim yerinden fırlayacak gibi açıldı refleks olarak. Aynadan onların bana bakmasını ve gözlerimdeki yalvarışı görmelerini istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Novela JuvenilBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...