Soğuk suyun etkisiyle kendime geldim ve karşımda tanımadığım genç biri vardı. Her yerimi uyuşuk hissediyordum, kafamda o hiç sevmediğim çınlama sesi ve kan kokusu vardı. Kan kokusu? O nerden geliyor diye düşünürken vücudumdaki yanmaların farkına vardım. Bakışarımı vücudumda gezdirirken karnımda yara lduğunu farkettim, kanamıyordu artık kurumuşlardı. Boynumdan süzülen sular ise ardında kanlı iz bırakarak düşmeye devam ediyordu, suyun etkisiyle yumuşamış ve koyuluğu azalmıştı. Ama canım acımıyordu, vücuduma bakmak için eğilmeye çalıştım ancak yapamıyordum. Hareket edecek hatta kılımı kıpırdatacak gücüm yoktu. Bakışalarımla ne olup bittiğini anlamaya çalışırken genç olan adamın gitmesini izliyordum. Bir şeyler sormak istiyordum ama onu da yapamıyordum. Göz yaşlarım kurtuluşunu ilan ediyor, bense teslim oluyordum yaşadığım acılara. Kollarım ikiye ayrılmıştı sanki, ellerim uyuşuk, kollarım ise acı içindeydi. Ne kadardır burada, bu şekilde baygın olduğumu kestiremesemde bu uyuşukluk hayra alamet değildi. Nefesimden buhar çıkarken dışarıya, içimdeki sıkıntılar da gün yüzüne çıkıyordu başarılı olamamıştım. Ayaklarımın üzerinde durmak için çabalasamda hıçkırıklar yine boğazıma dizilmiş nefesimi sıkıştıryorlardı.
"Günaaaydınn."Telaşlı bakışlarım odayı taradı ama karanlıktan ibaretti görebildiğim her şey. "Ya da tünaydın mı demeliyim? Yoksa iyi akşamlar mı?" ayakkabısının çıkardığı sesler giderek yaklaşırken, attığı kahkaha içime oturmuştu. Hareket ettiremediğim başımı elleriyle kavradı ve yüzüne yaklaştırdı, gözlerimin içine bakıyordu. Kapkaranlık gözleri; sanki gerçek karanlık, gerçek gece, gerçek kötülük oradaymış gibi. Sanki beni hep oraya hapsetmek istiyor gibiydi bakışları.
"Ne o konuşamıyor musun yoksa? Aklından ne geçiyordu söylesene bi. Oğlumla böyle samimi olurken?" anlam vermek giderek zorlaşıyordu, neden bunun hesabını soruyorduki? Üstelik onunla,Tolgayla, aramızda bir şey yokken, sadece bedenlerimizin konuşmasına izin verirken. Çünkü biliyordum sadece bedenden ibaret olduğumuzu.
"Cevap versene! Ne o küçük dilini mi yuttun?" sırıtıyordu karşımda, küçük adımlarla hareket ediyordu, hala üzerinde takım elbisesi vardı. Yüzüne vuran ışık gölge oluştururken daha da korkunç görünmesini sağlıyordu. Cebinden mendil çıkardı ve ellerini sildi, 'pisliksin sen' der gibi bakıyordu. Sonra onu yüzüme fırlattı. Nerden geliyordu bu kadar acı, asıl amacı neydi bunların? Normal bir hayatı sıradan görürken, sıkılırken şimdiki yaşadıklarıma ne demeliydi. Gözyaşlarım devam ediyordu akmaya, ne sözüm kaldı ne de karşı koyma isteğim.
"Bak sana ne dicem. Hangi kokuyu alıyorsun şuanda?" inlemeye başladım bunu söyleyince, kesilmiştim yine.
"Şşşş sakin ol tatlım sakin ol." dedi yüzümdeki saçları geriye doğru iterek
"Sadece bir tane böbreğin alındı o kadar. Çok büyük bir şey değil bu. Cezan buydu ve bitti. Ama söyleyeceklerim bitmedi." Birden çenemden kavradı. Bu hareketi, çalışmaktan vazgeçen kaslarımın, kemiklerimin çığlık atmasına neden olmuştu. Bedenim isyan içindeydi. Bu kadar acı çok saçmaydı, sadece çenemi tutuyordu. Anlamsız acılara esir olmuştum.
Daha da sert tutup bedenimi sarsıp kulağıma yaklaştı
"Tolga'dan uzak duracaksın. Birden değil yavaş yavaş yapacaksın. Haa birde bu olaydan bahsedersen sonun olur haberin olsun. O ulaşılmaz dediğimiz bir yerlerini oğlumdan uzak tutacaksın." tekrar yüzüme baktı, bakışlarını aşağıya doğru indirdi, korku dolu bakışlarımdan zevk alıyordu, bu çok belliydi. Korku dolu bakışım ve tere batmış yüzümle kafa salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Teen FictionBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...