Bilincim yerine geliyordu ve bunu burun deliklerime dolan yabancı kokulardan anlıyordum. Yerimden kalkmak istedim ancak keskin bir acı vardı göğüsümde, kemiklerim etime batıyor ve derinlere kadar oyuyorlar gibiydi.
Yine acı, yine bela, yine yalnızlık.
Kimse yoktu, bundan sonra böyle olacaktı çevrem. Kimdi bu insanlar? Neden beni hapsediyorlardı? Gözlerimi araladım, kiprik diplerimdeki acıya ve gözümdeki yanmaya aldırış etmeden ışığa alışmaya çalıştım. Yeşil bir örtü vardı üzerimde, acı düşüncesini kafamdan sildim ve dirseklerimden destek alarak yavaşça, biraz da olsa doğruldum. Ben çabalarken kapıdan biri girdi. O çocuktu yine, duraksayıp hemen ellerini havaya kaldırdı. Anlamamıştım bu hareketini
"Sakin ol sinirlenme ve ani hareketler yapma" dedi komikti aslında, normalde insanlar buna gülerek karşılık verir. Ben ise yüzümde ufacık bir mimik bile kıpırdatmadan yüzüne baktım. Tekrar başına bela olacağımdan korkmuştu. Amacım bu değildi, yanlış anlamıştım onun hareketi.Buruk bir gülümseme bile sunamadım, içimden gelmiyordu çünkü.
"Sorun yok, öyle bir hareket yapabileceğimi düşünmüyorum" dedim gözümle vücudumu göstererek. Ağırlığımı bir koluma vererek yüzüme dokundum, yaralar vardı. Kabuk bağlamamıştı daha anladığım kadarıyla. Kafam bedenimden daha ağır gelmeye başlayınca zorlanmaya başladım dirseğimin üzerinde durmaya.
"Bekle, zorlama kendini" dedi ve kıyafetleri top gibi yapıp sırtıma destek verdi. yavaş ve nazik hareket ediyordu ama ufacık bir hareket bile üzerimden vinç geçiyormuş gibi ağrı bırakıyordu.
"Yastık yok mu?" dedim. Sorumdan kaynaklı biraz rahatsız olsamda söylemiştim artık.
"Ne gezer burası herkesin muhteşem hazırlıklar yapıpta geldikleri yerlerden değil Hazel" dedi. Sonlara doğru sesini yükseltmesi ve adımı söylemesi beni rahatsız etti. Adımın bilinmesi beni rahatsız etmişti, başkasının özellikle tanımadığım birinin ağzından çıkması içime sıkıntıyı yerleştirmişti.
"Peki" dedim. Uzun bir sessizlik oldu. Kalktı bir kaç şey yaptı. Ben de çaktırmadan ne yaptığına bakıyordum, arada da bacaklarımı sıkıyordum uyuşmuşlardı iyice. Ellerimdeki kanların temizlendiğini görünce sevindim, ellerimi öyle görmek en büyük yükü sırtıma yüklemişti zaten. Bir kez daha görmeyi kaldıramayabilirdim. Konuşmuyorduk ve sinirlerimi bozmaya başlamıştı bu durum
"Ne oldu?" dedim barış bayraklarımı çekerek.
"Bir şey olmadı Cengiz yani seni döven adam, seni sordu bir kaç defa ama ben hep uyuyor dedim zaten hep uyuyordun" deyip yanıma geldi. Termometreyi koltuk altıma koymak için gösterdi, ben de izin verip kafamı salladım.
"Yorgun düştün tabii ve sorunumuz var aslında, yaraların çok geç iyileşiyor." derken arada boğazını temizliyordu, gören de gerçekten hastanedeyim sanar. Açıklamalarının devamı olduğunu hissettiğim için cevap vermemiştim.
"Temizledim günlük olarak ama yinede ancak bu kadar oldu" deyip sustu bir süre, ben de bir sey söylemedim teşekkür etmem gerekiyordu belkide ama onun yüzünden dayak yemiştim. Her ne kadar benim de hata payım olsada.
"Sayıkladın bir gece, ateşin vardı." deyip yüzüme baktı bir an. Kafamı kaldırmadan yeşil örtüyü inceledim. Kendimi ele verdiğimi düşünüyordum söylediği her neyse!
"Ne dedimki" dedim, böyle bakması hoşuma gitmemişti. Acıyormuş gibiydi. Boğazımdaki düğüm nefes almamı zorlaştırsa da umursamamaya çalıştım.
"Anne, baba, Eda" deyince boğazımı temizleme ihtiyacı hissettim, hemen gözlerim dolmuştu. İçime gömdüğüm bütün isimler şimdi bir yabancının ağzından dökülüyordu. O isimleri dilimden başkasına dökmek benim için yasaktı. Sinirlerim gerilmişti, bir şey söylemediğimi görünce pes edip devam etti konuşmaya. Halimi anlamasını beklemiyordum zaten ama konuyu değiştirmesi onun yararına olurdu, yoksa kötü şeyler olabilirdi. Duygusal durumumu kontrol edebileceğimi sanmıyordum.
"Sonra bir ara uyandın. Yemek yedin, kıyafetlerini çıkartmama yardım ettin, teşekkür ettin hatta" deyip gülümsedi ve devam etti
"Tabi sakın yanlış anlama kıyafetlerin ıslaktı o yüzden çıkarttım, daha fazla hasta olcaksın diye." deyince araya girdim hemen
"Sorun değil ancak o kıyafet çıkarma olayını unut sen" dedim. Güvenmiyordum kimseye, ilk günden çok olay olmuştum zaten. Kahretmesin! Utanmıştım, kırmızı olan yanaklarımı gizlemek için kafamı omzuma yaklaştırıp yüzümü gizledim.
"Zaten aklımda yok... 3 gündür baygınsın işte ve kimse bilmiyor burda olduğunu, Cengiz dışında tabiki " dedi ve yine bir şeyler yapmaya başladı. Tepsi gibi bir şeyde bez bant gibi pansuman malzemelerini getirdi baş ucuma. Tabure gibi uzun ayaklı sandalyeyi altına çekerek yaklaştı.
"Hadi temizleyelim. Madem uyandın daha kolay olacak bu defa" dedikten sonra biraz bekledi yanımda, kafamı sallamakla yetindim sadece. Kalkmama yardım etti. Hala bu kadar ağrımasına şaşırıyordum, sanki bedenime dair ne varsa hepsi yerle bir olmuştu. Yıkılmış bir binadan farksızdım, eskimiş bir beden gbiydim. Hayvan adam, Cengiz pisliği . Destek yaptığı kıyafetlere yaslandım, Üstümdeki gömleğin düğmelerini yavaşça açtım. Ben kaçamak bakışlarla yine bakıp bakmadığını kontrol ederken benden tam puan aldı. O? Hakikaten ismi neydi acaba? Karnım tamamen sargılıydı, açtık yavaşça. Gördüğüm manzara, kafamdan aşağı soğuk su dökülmüş hissi yaşattı. Mosmordu, yer yer yeşile ve kırmızıya çalıyordu rengi. İnsafsız pislik adam!
"Bu acıya baygınken nasıl dayanıyormuşum ben of!" diye inledim. En küçük temasta bile ağrı hissediyordum. O da yavaş yapmaya çalışıyordu ama faydası yoktu vardıysa da yanımda hatırı yoktu!. Ağlamaya başladım bu defa kafamı omzuna koydum, dayanamıyordum. Aklıma kardeşim, annem, babam da gelip gelip duruyordu. Yok muydu bunu unutmanın yolu? Acıyı hatırlamak istemiyordum, içimdeki alevlenen yangını dindirmek, ertelemek istiyordum.
"Ağla rahatlarsın belki" dedi karşı çıkmadan. Merhem çaldı ama azcık bir şeydi ne kadar yetecekti ve üstelik onun kremiydi bu.
"Sargın için doğrulman gerek Hazel, gayret et birazda hemen sarayım" dedi kısık sesle, sanki o da acı çekiyordu. Aklımı oynattığımı düşünüyordum, dayanmak istemiyordum bu acıya.
" Çok acıyor! " dedim, ismini bilmediğim için duraksadım. Aklımı başka şeylerle oyalamaya çalışıyordum ama olmuyordu.
"Kaan ben" dedi ve bu işi ciddiye aldığı belliydi. Bakışları, hareketleri çok akıcı ve profesyonele yakındı.
"Şimdi o zaman şöyle yapalım. Sen kafanı omzuma değilde başıma doğru getir ve benden destek al, bende o sırada hemen sarayım. Ne dersin?"
"Tamam, tamam! bitsin çabuk ne yapıyorsan yap ama bitsin" diyerek inledim sonlara doğru. Sesimdeki sitemden şuan alınmasını istemiyordum çünkü ihtiyacım vardı ona.
"Tamam " dedi ve yardımıyla biraz daha uzaklaştım ondan ve kafamı kafasına dayadım, yüzümüz yanyanaydı. Acıyla birlikte inliyordum çünkü sıkıyordu durmadan, elimle kolunu tuttum sıkmaya başladım. Acı bir türlü bitmek bilmiyordu. Etimi liğme liğme doğruyorlardı, kanamasa da derine, en derine götürüyordu beni.
"Tamam bitti rahatla" dedi. Farkına varmadan kendimi çok sıkmıştım, gevşedim biraz ve uzanmama yine yardım etti.
"İyi misin?" dedi gözlerime bakarak, çatılmış kaşlarıyla kaygılı görünüyordu.
"Neden yardım ediyorsun?" dedim sorusunu es geçerek. Onun çıkarı ne olacaktı?
"Nasıl yani?" dedi gözlerini kaçırarak. Anlamamazlığa vurması duvarıma bir sır örmüştü çoktan.
"Açıkça sordum işte neden diye?" dedim, işte şimdi sitemimi üstüne alınabilirdi.
"Yeni geldiğini anladım demiştim sana ama ağlaman daha da sana yardım etmem için beni sana çekti. Ve.." deyip duraksadı. Ağzının kenarıyla küçük bir nefes verdi."Ve ne?" diye sabırsızalındığımı belli ettim.
"Senin burdakilerden birini öldürmenden bahsediyorlardı, sen daha gelmeden önce." deyip tepsiyi arkasına uzatıp kendine zaman kazandırdı ama neler döndüğü hakkında ufacık bir fikrim bile yoktu. Nasıl bilebilirler daha ben gelmeden önce? Korkuyla şaşkınlık arasında bir duygu bedenime yayılıyordu.
"Cengiz biliyordu aslında senin yeni olduğunu ve onlardan birini öldürdüğünü. İster istemez dikkatler üzerindeydi ve benimde dikkatimi çekmiştin. Bunlardan herkes nefret ediyor ama kimse sesini çıkarmıyor sense daha gelmeden birini öldürmüştün." sustu biraz. Burnundan soludu, sıkıntılıydı.
"Başka çarem yoktu ya ben ya da o ölecekti" dedim yüzüne şaşkınlıkla bakarak, aklıma bir sürü soru geliyordu.
"Susmayı tercih etmem" dedim susmalarının yanlış olduğunu belirtmek için.
"Seni merak ediyordum ve görüncede yanına geldim. Ve sonrasını biliyorsun işte" dedi, rahatsız olduğu kaçamak bakışlarından belli oluyordu. Ama ne anlamı vardı ki? Hiç bir şey denememiş birisiydi belkide, belki de onlardan biriydi ve ağzımdan laf almaya çalışıyordu. Eğer ikinci dediğim çıkarsa kendimi çoktan ele vermiştim. İçimde korku yeli esti, ürperdim birden.
"Neden başka kimse gelmedide sadece sen geldin?" dedim gözlerimi kısarak. Sorguya çekmek gibi saçma bir şey yapmayacaktım ama yine de sormak zorundaydım. Adamlar beni ölürme planı yapıyor olabilirlerdi.
"Zaten gelmeliydim yanına. Ben buraya yeni gelenleri muayene ediyorum"
"Doktorsun yani" gözlerimi biraz daha kısarak ona bakıyormuş gibi yapıp etrafı süzmeye başladım.
"Hayır devam edemedim, ben de senin gibi geldim ve beni burada kullanacaklarını söylediler" sesi giderek yumuşamıştı, yaptığım kurnazlıktan utanıp bakışlarımı ona çevirdim, O ise yere bakıyordu.
"En rahat yer senin anlaşılan, iyi bir şeymiş aferin" dedim sesimdeki alaycı tona engel olamadım
"Buradaki hiç bir yer rahat değil, bunu zamanla anlayacaksın" deyip sertçe sandalyesini ittirip kalktı
"Peki" dedim ve sustuk yine. Tepsidekileri yerlerine koyarken rahatça incelemeye başladım, tek kişilik koltuk vardı, eskiydi ama idare ederdi bence, hem hiç yoktan iyidir. Tıbbi malzemelerini koyduğu bir dolap vardı, yanında buz dolabı. Ara perde vardı, arkasında ne var göremiyordum. Kapıya doğru yöneldi tam çıkmak uzereyken
"Teşekkür ederim" dedim. Kafasını bana doğru yan çevirdi, gülümsedi
"Önemli değil. Sen biraz daha uyumalısın, dinlenmelisin daha sonra konuşuruz zaten. Ben diğer revir çadırına gitmeliyim gelenler olmuştur."
"Peki tamam" dedim tam gidecekken cebinden bir şey çıkardı.
"Al bunu" dedi ve bıçak verdi bana, anlamayan bakışlarla baktım.
"Bu ne?" dedim, korkutuyordu beni.
"Biri gelirse gösterirsin, benim olduğunu anlarlar ve giderler" dedi fermuarı çekti ve gitti. Saçma gelmişti açıkçası bir bıçaktan mı korkacaktı buraya gelen?
Güvenemezdim ona değil mi ? Ben gelmeden bile her şey duyulmuşsa, ağzımdan laf almak için benimle konuşuyor olabilirdi. Kardeşim nerede olabilirdi? Burada nasıl yaşanacaktı? Başımın ağrısı yine ben burdayım dercesine ağırmaya başlamıştı, göz kapaklarıma da ağırlık çöküyordu ve uykuya dalmak istiyordum.Gözlerimi kapattığımda annemin, babamın, Eda'nın yüzleri beliriverdi. Karanlığın içindeki aydınlıktı onlar, güneş ışınlarının en güzel huzmesiydiler. Şimdi ise solan bir çiçek, bir daha doğmayacak güneşler.
Yabancıydım her şeye ama buraya aşina olmakta istemiyordum. Burada kalmak istemiyordum.
O bana yabancıydı ben ise herkese, her şeye...Bölüm yorumları nerede bakalim? Haniymiş, nerdeymiş? Vote ve yorum veren elleriniz dert görmesin ;) beni cok bekletmeyin canlarım :) seviliyorsunuz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Novela JuvenilBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...