27. BÖLÜM: "DEĞİŞİM"

133 4 1
                                    




                 

Ne o gece ben bendim, ne de sonraki gecelerde. Kafam Oğuz'la kafa kafaya verip hazırladığımız "mükemmel" plandaydı. Ne Eda'nın üzerimde bıraktığı etki ne de Tolga'dan üzerime yapışan hatıralar vardı. Uzun zaman bu kadar kendimi kontrollü hissetmiyordum. Hala planın krokisinde, yazılarındaydı gözüm ve hala eksik olan bir şey vardı, bir parça eksikti. Ona nasıl ulaşacağımızı bilemiyordum, içeriden birine ihtiyacımız vardı ve bu kişi şüphelenilmeyecek biri olmalıydı.

"Yeter artık" omuzlarımda gezen elle irkildim. Oğuz kendime bu kadar yüklenmemem konusunda sürekli ikazlarda bulunsa da elimde değildi, uyuyamıyordum. O adamın tabancasının soğukluğunu ensemde hissediyordum. Sağ elimle durdum onun masaj yapan ellerini,

"Tamam, ama birine ulaşmamız lazım. İçeriden birine, bunu sende biliyorsun." diyerek bıkkınlığımı ona yansıtmak istedim.

"Biliyorum güzelim ama zamana ihtiyacımız var. Elimin her yere ulaştığını sanırdım ama bu adam kendini deli gibi kapatmış." deyip masada yanıma eğildi. Bakışları yorgundu onunda, neden hala pes etmemişti? Neredeyse bir aydır bu planın kusursuz olması üzerine kafa patlatıyorduk. Çıkarı neydi bu intikam savaşından?

"Bakma bana öyle, annem değilsin. Halimden memnunum ben." içinde ikaz bulunan cümlesiyle ikna etmeye çalışıyordu beni ancak ne kadar ikna olabilirdim ki? Varla yok arası kafamı sallayıp onayladım, ama içim onaylamıyordu. İlk zamanlar düşünmüyordum onu da dipsiz bir kuyuya çektiğimi ancak kötü son yaklaştıkça içime korku yerleşmeye başladı.

"Aç mısın?" derken bile tehdit içeriyordu. Olmayan iştahıma fırça atıyordu kendince ama olmuyordu, kendisi de görüyordu bunu. Sessiz kalarak cevabımı verdim, aç değildim. Artık kemiklerim sayılacak kadar zayıflamıştım. Göz altlarım iyice morarmış, avuç içi kadar kalmıştım. Sıçan derdi arada bana, gülümsetirdi bu benzetme. İçten içe ona hak verirdim, görünen köy kılavuz istemiyordu.

"İyi sen bilirsin. Ben sushi yicem, hani senin şu çok sevdiğinden. İstersen yersin benimkinden ama iki katına satarım tanesini ona göre" deyip yan odada kendi kendine şebeklik yapıyor, direncimi kırmaya çalışıyordu. Gülümsetiyordu onun bu halleri, hoştu. Bana en yakın arkadaşımdan kalan anıları hatırlatıyordu, endişeliydi o da.

"En son ne zaman gittin onun mezarına?" uzun zamandır aklımda olan soruyu sonunda sormuştum. Kendini asla affetmeyeceğini söylüyordu hep, geç gelmeseydi böyle bir şey olmayacağını düşünüyordu, oysa suçu kendimde arıyordum. İkimizde kendimizi suçluyorduk.

"Çok olmadı, buraya gelmeden önce" sesindeki değişimi anlamak zor değildi. Kardeşinin ölmesine sebep olan kıza yardım ediyordu şuan, ne kadar dayanabilir bir insan?

Uzun bir sessizlik oldu, gevezeliği bıraktı ve ev tamamen sessizliğe kucak açtı. Etrafımdaki insanların tadını tuzunu kaçırmayı sağlamada bir numaraydım. Bazen rüyamda o gecenin karanlık sahnelerinden birini görüp soluk soluğa uyanıyorum. Yorucu bununla yaşamak! O gece o değil de ben ölseydim? Ölmeseydi, yanımda olsaydı?

Nefret ediyordum doğum günümden, kutlamalardan. Özlemimin üzerine kezzap döküyordu herkes ve ben öylece, sessizce izliyordum bu acıyı içimde. O gece, her şey farklı olabilirdi. Ayla, kardeşim. Oğuz'un biricik kız kardeşi, yerine beni kurtardığı canı. Oysaki o gün ne kadar da mutlu hissediyordum kendimi, babam bile doğum günümü bir mesajla bile olsa kutlamıştı. İçimde kıpırdayan, titreyen bir şeyler oluşmuştu. Hiç olmadığımız kadar güzel olmak için kıyafetler almıştık Ayla'yla.

"Çok güzel oldun Zel!" küçük çığlığı kulağımı çınlatıyor. Yüzümde acılı bir gülümseme oluşuverdi. Çok güzel, çocuksu bir sesi vardı, kimse onu sevmiyorum diyemezdi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 01, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

YANLIŞ KİŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin