"Neden yaptın bunu?" ağlayarak soruyordu. Bense cevap veremiyordum, dilim tutulmuştu. Karanlığa rağmen siluetini seçebiliyordum, karşıma geçmiş ağlıyordu. Pişmandım ve suçlu hissediyordum kendimi, söyleyecek bir şey bulamadan gözyaşlarının gerçeklik payını hesap ederek izliyordum onu. Yavaşça oturdu olduğu yere, aynı tek komutadan yönetiliyormuş gibi bende oturdum karşısına ve yere kaydı bakışlarım. Bir türlü hesap edemediğim acısı karşısında kalbim sıkışıyordu, ellerim titremeye başlamıştı. Nefes almakta güçlük çekmeye başlayınca kafamı kaldırdım ve yavaşça gözyaşlarını silen ve sildiği yerde kan çıkan bir kadına dönüştü.
Gözlerimi açtığımda eski tavanı görünce yine kötü bir rüya olduğunu söyledim kendi kendime ve ter içinde yüzüyordum. Gözlerim doldu, onu öldürmüştüm. Bunu isteyerek mi yaptım? Başka bir yolunu bulamaz mıydım? Tavana bakıyordum ve aklımda sadece rüyamdaki görüntüler vardı. Yine aynı odadaydım, ayna vardı yine karşımda ancak bu defa ne çiviliydim ne de yeni yaralarım vardı. Günlerdir yanıma gelen olmamıştı, ne Esmer ne de Cengiz. Anlaşılan sefa sürüyor, rahatlarını bozacak olayları yaşamak için biraz zaman istiyorlardı. Peki ya ben ne olacaktım? Ya ben ya da oydu ama bunun sonucunda kendimi bu kadar suçlu hissedeceğimi, yalnız hissedeceğimi düşünmemiştim.
Tektim ve kafamdaki bu düşünceden kurtulmak istiyordum. Neden gelmiyorlardı, neden canımı yakmıyorlardı? Kafamı meşgul etmeleri lazım! Beni bu şekilde bırakıp gidemezlerdi. Dövüşten sonra ne konuşmuşlardı ne de başka bir şey yapmışlardı. Aceleyle beni buraya getirdiler ve hemen geri gittiler. Neden? Artık ben dövüşçü müydüm, neydim ben? Kafamda sürekli soruların dönmesinden sıkılmıştım, kafayı yemek üzereydim. Aynadan yaralarıma bakıyordum, yanığıma bakıyordum.
"Gözünle gör, kulağınla duy, kalbinle hisset ve inan" ne de işe yaramıştı ama! Onunla geçirdiğim zaman boyunca ölümün pençesi boğazımı giderek daha fazla sıkıyordu.
Üzerimde hala dövüşteki kıyafetler vardı ve kanlıydı. Rahatsız olmadığımın farkına vardım. Yer yer kalıplaşan kanlar, bedenimle bütünleşmiş gibiydi. Yadırgamıyordum. Sadece içimi kemiren bir soru vardı. Sonum ne olacaktı, bende onlar gibi canileşecek miydim yoksa? Boğazıma düğümler atılırken yutkunmakta zorlanıyordum. Terimin soğumasıyla her ne kadar üşümeye başlasam da aldırış etmeden düşüncelerimin rahatsızlığıyla kendimi cezalandırıyordum.
Kapının birden açılmasıyla geri çekildim hemen. İlk giren Esmer’di ve gülümser gibi yaptı, Cengiz girdi ardından. Hızlı adımlarla geriye gittim
"Yavaş ol, korkmana gerek yok sonuçta sen birini daha öldürdün, korkmana nasıl imkan olabilir değil mi Hazel?" sinirliydi, girdiği an saldırmaya başlamıştı bile. Sinirimi bozmuştu suçlamada bulunması, hırsla nefes aldım.
"İstemiyordum bunu, sende biliyorsun" sinirli haline aldırış etmeden kendimi savunmaya geçtim ama iç sesim bana geri adım atmamı söylüyor, korkuyordu. Kalp atışlarım sesini her duyduğumda deli gibi atıyor, gözlerini her gözüme değdirdiğinde mideme kramp giriyordu. Bakışlarını çekip ilerledi. Yüzüme bakmayan Cengiz'e bakıyor, sıradaki cezayı bekliyordum.
"Bu kadar…” deyip yüzünü iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi buruşturdu. Yüzündeki ifade beni hazırlıksız yakalamıştı ama gardımı indirmemeliydim, benim içinde bulunduğum durum bana yeter de artardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Roman pour AdolescentsBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...