Evet oyunların üzerine gitmeye başlayacaktım artık, herkes benim onlara uyduğumu düşünecek ama asla benim suçlu olduğumu anlamayacaklardı. Ben bunu sağlayacaktım. Korksamda, ölüm olsa da en ufak hata sonunda, yine de kalkışacaktım bu işe.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun aptal!" diyerek pat diye girdi kapıdan. Oturduğum yataktan hafifçe doğruldum, kıvamına gelmişti.
"Ne yapmışımki?" bilmemezliğe vuruyordum her şeyi. Bakışlarıma küstahlığı yerleştirdim.
"Ben sana demedim mi bayılmak yok, hasta olmak yok diye ha?" yanıma yaklaşıp elini kaldırdı sonra vazgeçti yapmak istediği hareketten. Gözlerimi dahi ayırmıyordum ondan, korkmuyordum.,korkmamalıydım. Benden alacağı en fazla acıyla dolu bir can, beden,çöplüktü. Varsın alsın, gözüm yok onda. Benim gözüm hepsinin canında.
"Beni çıldırtacaksın sen! Tolga nerde? Nereye gitti, nereye! Ona ne söyledinde gitti oğlum." Sinirle köpürüyor, bağırıyordu. Her bağırışında bir önceki sesini bastırmaya çalışıyordu, kendi kendine savaş veriyordu. Gülümsedim isteyerek, bilerek. Cevap verip vermediğim umurunda değildi o yüzden dikkatini çekmek için bunu yapmıştım.
"Ne gülüyorsun?" karşımda sabit duruyordu, cüsseli bir adamdı ama yaşlıydı, delirmiş gibi bakıyordu bana. Deli tarafına tokat atmıştım belki ama onu yenmeyi çok istiyordum.
"Neden bu kadar korku dolusunuz?" deyip ellerimle karnımı tuttum, ona gösteriyordum aslında korkması gereken şeyi. Susuyorduk ikimizde, şaşkınlık ve öldürmek isteyen bakışlar altında devam ettim konuşmaya.
"Tolga bu kadar mı önemli sizin için? Ya da siz Tolga'nın yapacaklarından bu kadar mı korkuyorsunuz? İlginç açıkçası." deyip üzerimden örtüyü attım ve moraran ellerimi gösterdim. Adımlarımdan o kadar emindimki neler olacağını kestirmesini istiyordum. Sıkışmıştı ve bunu kabul etmesi, benimle iyi geçinmesi lazımdı.
"Bunu görünce ne olacak? Sizce duracak mı? Benim söylediklerime inanacak değil mi?" diye ayağa kalktım yavaş hareketlerle. Amacım cool görünmek değildi sadece bedenim yine yorgun düştüğü için kendimi zorlamak istemiyordum. Vücudumla savaş içindeydim, komutlarımı dinlemeyip beni zorluyordu. Güçlü görünmemiz gerekiyordu.
"Ne söyledin ona." tıslıyordu artık, dişlerinin arasından konuşuyordu. Cebindeki elini çıkartıp bana doğru uzattı, hala üstünlük taslamaya çalışıyordu.
"Bir şey söylemedim, ölmek için can atmıyorum" deyip soğuk kanlılıkla yürümeye çalıştım. Bana yardım eden genç oğlan yaklaşmaya çalıştı ancak eliyle durdurdu onu. Bakışlarımı ona çevirmedim bile, gülümseyerek kafamı sallıyordum.
"Neden hala ulaşamıyorum oğluma? Adam toplayarak gittiğinden beri kimse ulaşamadı, ne ona ne de yanındaki adamlara!" dedi. Beni bir köşeye sıkıştırmak istiyordu hatta ellerini boğazıma gömüp boğmak istediğini anlayabiliyordum. Bu isteğini en ufak mimiklerinden bile okuyabiliyorken, böyle elini kolunu bağlamak hoşuma gitmişti.
"Ne söyledin oğluma" bozuk plak gibiydi. Başka söyleyecek bir şeyi yok muydu bu adamın. Ben Tolga'yı düşünmemeye çalışırken sürekli soruyordu. Sinirli bakışları bir o kadarda sakin hareketiyle yanımdan gidişi geldi aklıma. Bunları düşünmemeliydim, değil mi?
"Cengiz'in böbreğimi aldığını ve beni kaçırdığını. Sizin üstün çabalarınız sayesinde ondan kurtulduğumu ve beni iyileştirmeye çalıştığınızı söyledim." deyip birkaç defa alkışlamıştım. Arkasındaki genç adam korku dolu bakışlarıyla bana bakıyordu. Nejat Bey'e yaklaştım ve omzumun ucuyla baktım ona, omuzlarımız yakındı ve sadece kafasını çevirirse benim yüzümdeki ifadeyi görecekti. Ama o öyle bir adamdıki, gururu buna izin vermiyordu. Tek bir bakışını bile kaydırmadı. Yediremiyordu böyle bir zayıflık gösterdiği için, genç oğlana göz kırparak devam ettim. Onun rahatlaması lazımdı, bana güvenmesi ve onun hakkında bir şey söylemeyeceğimi bilmesi lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YANLIŞ KİŞİ
Ficção AdolescenteBir gece kan yağmuruyla yolculamıştı kendini, sallanıyordu denizde sandal gibi. Durmadan sesleniyordu geçmişi, sesleniyor ve yapışıyordu yakasına. Beklemek zorunda kalmıştı üstüne inciler gibi yapışmış kurtlardan kurtulmak için. Yaralarını açmaları...