Yedinci Bölüm

195 31 3
                                    

"Şimdi kapat gözlerini... Çok derin bir nefes al ve nefesini yavaşça bırak. Nefes alırken, yeryüzündeki tüm oksijenin ciğerlerinde dolaştığını hisset. ...ve nefesini bırakırken, ciğerlerindeki havanın gücüyle, yerdeki bütün yaprakların havaya savrulduğunu düşün..."

Ben de dediğini yaptım... Gözlerimi kapattım, dünyadaki bütün havayı çektim ciğerlerime. Nefesimi boşaltırken, bütün ağaçların yapraklarını döktüklerini düşündüm. Birden, saçlarımı okşayan bir rüzgârın serinliğini hissettim. Rüzgârı yalnızca yüzümde ve saçlarımda hissediyordum. Sanki annem saçlarımı okşuyordu...

Gözlerimi açtığım zaman, az önce parmaklarımın arasında duran yaprak yok olmuştu. Balkonda bakmadığım yer kalmadı. Yaprak akıl almaz bir biçimde yok olmuştu.

Onu parmaklarımla sımsıkı tuttuğumdan emindim. Bir an bile açmadım parmaklarımı.

Mektuba kaldığım yerden devam ettiğimde, yaprağın kaybolduğunu düşünmekle ne büyük bir hata yapmış olduğumu anladım...

"Hayat bazen, hiç beklemediğimiz anlarda bize olmadık oyunlar oynar. Akşam güneş batarken, güneşi kaybetmekten korkmayız. Çünkü sabah uyandığımızda yeniden doğmuş olacaktır. Güneş doğmak üzereyken, yıldızları kaybedeceğimiz aklımıza gelmez. Çünkü gece olduğunda tekrar geri geleceklerdir.

Ama bazen kaybolduğunu sandığımız şeylerin gerçekten yok olduğuna inanırız. Onların artık bir daha gelmeyeceğini düşünür ve sonra da oturup ağlarız. Parmaklarımızın arasından, kayıp gittiklerini düşünürüz. Onlara ne kadar yakın olduğumuzu unutup, kaybetmenin acısıyla hayata küseriz.

Az önce yaprağı göremediğin zaman, onun yok olduğunu düşünmüştün. Oysaki yaprak senin kalbine, yüreğine gizlenmişti. Sadece parmaklarınla yüreğine dokunarak hissedebilirdin onu.

Yosun menekşesini gözlerinle aramamalısın. Ancak yüreğinle aradığın zaman bulabilirsin. Kokusu seni istediğin her yere götürecektir.

Sen o yaprağı yüreğinle aramadın, yok olduğuna inandın. Sevdiklerini kaybettiğinde, her şeyin yok olduğunu düşündüğün zaman da aynı hatayı yapmıştın.

Yaprakların üzerinde sürünerek ilerleyen küçük bir tırtılı düşünmeni istiyorum. Artık bir tırtıl olarak geçirmesi gereken süre tamamlandığı zaman, sevimli tırtıl yuvasına çekilir.

Böcek dostları onu göremeyince küçük tırtılın öldüğünü düşünürler ve günlerce arar dururlar. Ama hiçbir yerde izine rastlamazlar. Kimselerden habersiz, uzunca bir süre yuvasında yapayalnız bekler.

Tırtıl kozasında beklerken, hayata dair gerçek olduğunu sandığı her şeyi unutur. Ona asla uçamayacağı söylenmiştir ve o da inanmıştır bütün bu yalanlara.

Bir ömür boyu sürünmeye mahkûm olduğunu, kanatlarını açıp gökyüzüne uçmasının mümkün olmadığını söylemiştir birileri ona.

Ama tırtıl bütün bu saçmalıklara bir son vermek istemektedir.

Sevimli tırtıl uzun bir rüyadan sonra açar gözlerini. Sanki bütün bunlar bir anda olmuştur.

Artık yeni bir hayatın başlayacağı an gelmiştir. Günlerce saklandığı yuvasının kapısını açar ve o inanılmaz güzelliğiyle gökyüzünde süzülür.

O artık muhteşem bir kelebek olmuştur. Kanatlarını açıp, rüzgâra koşan bir kelebek...

Etrafta onu arayan böcek arkadaşları tırtılın çürümüş kabuklarını görünce büyük bir üzüntüyle ağlamaya başlarlar. Çok sevdikleri arkadaşlarını bir daha görememenin acısı sarmıştır kalplerini.

Çürümüş kabuklarını toprağa gömer ve kendilerine verilen ömrü bile tüketen bir acıyla yaşamaya devam ederler.

Bu zamansız ölümün bir haksızlık olduğunu düşünür ve zamansız ölümüne isyan ederler. Henüz çok gençtir, hayatının en güzel günlerini yaşamamıştır ve ilkbaharı bile görmeden göçüp gitmiştir onlara göre...

Ardından tüm böcekler uzun bir süre yas tutar. Günlerce hiç kimsenin yüzü gülmez. En yakın arkadaşlarından bazıları, bu acıya dayanamayıp, kısa zamanda ölürler.

Artık onun öldüğünden herkes emindir. Çünkü tırtıldan geriye kalan çürümüş bir beden vardır. Ama hiç kimse kabukların içindeki, o görünmeyen tırtılı göremez.

Bu arada kelebek gökyüzünden onlara gülümsemektedir. Kelebeğin güzelliğini gören böcekler buna aldırış etmezler. Çünkü tırtıl arkadaşları olmadan dünyadaki hiçbir güzelliğin bir anlamı yoktur.

Oysa kaybettiklerini sandıkları dostları tekrar aralarına dönmüştür, hem de muhteşem bir güzellikle...

Ama onlar yalnızca tırtılı düşünmektedirler ve onun amansız gidişini bir türlü kabullenemezler. Belki de bir gün tekrar dönüp gelir umuduyla bekler dururlar, tırtıl dostları muhteşem bir güzellikle onlara gülümserken...

Tırtıldan geriye sadece çürümüş kabukları kalmıştır. Ama tırtılın özünün sadece kabukta olduğunu düşünen böcekler onu kaybetmeyi bir türlü kabullenemezler...

Kelebeğin ölümüne üzülen arkadaşları da, tırtılı kaybedenler de aynı acıyı yaşarlar.

Kim bilir belki bir gün kelebeğin çürüyen bedeni de toprağa karışır. Toprak onu bağrına basar ve kendi elleriyle besler. Sonra toprak yağmurla buluşur. Kelebeğin ruhu bir damla suya karışır. Su gökyüzüne süzülüp buluta ulaşır. Bulut yağmur olur ve o bir damla su, bir çiçeğin yaprağına düşer. O su damlasını bir kelebek yudumlar. ...ve belki o kelebeği de, başka bir kelebek..."


Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin