Yirmi Beşinci Bölüm

73 24 0
                                    

Çok büyük bir kaya parçası, mağaranın girişine yuvarlanmış ve girişi kapatmıştı. Yukarıdan kopup gelen dev bir kaya parçasıydı bu. Büyük bir heyelan olmuştu anlaşılan. Taşların en büyüğü de, mağaranın girişine yuvarlanmıştı.

Acaba Miralay içeride miydi? Eğer o içerideyken olduysa bu heyelan, kurtulması imkânsızdı. Neredeyse benim boyum kadar bir kaya parçasıydı bu. Tonlarca ağırlığı olmalıydı.

Bundan kurtulması mümkün olamazdı. O taşı oradan çıkarmalıydım ancak bunu tek başıma yapamazdım. Eğer içerideyse ve yeterince dayanıklıysa, hayatta kalma şansı vardı. Ancak taş, mağaranın girişini bütünüyle kapatmıştı. Havanın girebileceği tek bir delik yoktu. Bu kadar süre havasız kalarak yaşayamazdı.

Eğer taşı mağaranın girişinden çıkarabilirsem, onu kurtarabilirdim. O taşı çıkarmalıydım. Kimseden yardım isteyemezdim. Eğer yardım istemeye gidecek olursam, geri dönmem günler sürerdi. Bu arada o çoktan ölmüş olurdu. Tek bir seçenek vardı: o taşı kaldırmak...

Bunu yapamazdım. İmkânsızdı bu. Sonra yaşadıklarımı düşündüm. Başıma gelen onca şeyden sonra, artık imkânsız kelimesini duyduğumda, biraz daha düşünüyordum. Suyun üzerinden yürüyerek geçmiş, bir yılanla dost olmuş ve bir kelebek olup geçmişimle yüzleşmiştim. Bunu da yapabilirdim. Bütün gücümü kullanırsam eğer, o taşı oradan çıkarabilirdim.

Sahip olduğum gücü ona, yüze katlamalıydım. Bunu yapabileceğime inanmaya başladım. Tek bir saniyenin bile önemi vardı. İçeride bir insan vardı ve nefes alamıyordu şu anda.

Gücümü topladım ve tek bir hareketle taşı yerinden oynatıp aşağıya yuvarlamaya karar verdim. Nefesimi tuttum. Sonra bütün gücümle haykırmaya başladım. Sesim dağlarda yankılandı, etraftaki bütün kuşlar havalanıp uzaklaştılar. Tekrar haykırmaya başladım ve bütün gücümü toplayıp yüklendim kaya parçasına.

İnanılmaz bir şekilde taşı yerinden oynattım. Sonra taşı yuvarladım aşağıya doğru. Bütün vücudum kan, ter içinde kalmıştı. Tonlarca ağırlığı yerinden oynatmıştım. Mağaranın girişini açmış oldum böylece ve ardından mağaraya girebildim. Görünürde kimseler yoktu. Etrafıma bakınarak ilerlemeye devam ettim.

...ve başımı sol tarafa çevirdiğimde, tam önümde yüzüstü yuvarlanmış ve hareketsizce yerde yatan genç bir adam cesedi gördüm. Baygın mıydı, yoksa ölmüş müydü? Önce seslendim, beni duyup duymadığını kontrol ettim. Boynundaki damara parmağımla dokundum. Nabzı atmıyordu, ölmüştü. Miralay'ı bulmamla kaybetmem bir olmuştu. Ben yaşlı birisini görmeyi beklerken, benim yaşlarımda birisiyle karşılaşmıştım. Acaba yerde yatan Miralay değil miydi?

Yüzünü görmek için cesedi nazikçe yan tarafa doğru çevirdim. Külçe gibi ağırlaşmıştı ve etraf yosun menekşesi kokuyordu.

Bin bir güçlükle onu sırtüstü yatırdım. Yüzünü ilk gördüğüm anda, kalbim duracak gibi oldu.

Yerde yatan cesedin gömleğinin üzerinde mavi mürekkep lekeleri vardı.

Yerdeki ceset bendim!

Miralay bendim...


Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin