Yirminci Bölüm

94 23 1
                                    

Bu şiiri kimin yazdığını bilmiyordum ama bundan çok etkilenmiştim. Şiiri defalarca okudum. Okurken, bütün yaşadıklarımın özetlendiğini fark ettim bir anda. Zamana ve engellere karşı olan bakışım tümüyle değişmişti.

Dışarıda dondurucu bir hava vardı ve ben üşümüyordum. Çıplak ayaklarımla kara dokunuyordum.

Buz tutmuş ırmağın üzerinden yürüyerek karşıya geçmem gerekiyordu. Miralay'ın olduğu mağaraya gitmeliydim. Uzun süredir beni bekliyor olmalıydı.

Irmağın yanına yaklaştım. Bütünüyle donmamıştı ırmak. Altından geçen suların kükreyen sesini duyabiliyordum. Acaba benim ağırlığımı taşır mıydı? Eğer düşersem, ölümüm kesin olacaktı. Çünkü akıntının hızıyla, etraftaki buzlardan birisine çarpıp parçalanabilirdim. Bunu göze alıp almamakta kararsızdım. Irmağın kenarında durdum ve dakikalar boyunca, karşıya geçip geçmemeyi düşündüm.

Kışın ortasındaydım. Irmağın karşısına geçmem, normalde mümkün değildi. Çok iyi yüzücüler bile, bu kadar büyük bir akıntıya karşı koyamazdı. Birkaç saat içinde yaşadığım bütün bu olayları düşündüğümde, ırmağın buz tutmuş olmasının, karşıma çıkan işaretlerden biri olduğunu anlamıştım. Belki de yarım saatlik bir uykuya dalmıştım ama aylarca süren bir değişim yaşamıştım gözümü açtığımda. Yarım saatte bir mevsimin değişmesi mümkün olamazdı. Bu, postacının bana söylediği işaretlerden birisiydi. Bütün gücümü toplayıp ve her şeyi göze alıp, karşıya geçmeye karar verdim.

Irmağın karşı tarafındaki düzlüğe ve yüksek tepeliklere gözlerimi dikmiş ve ilk adımı atmak üzereyken, birden sert bir kasırgayla savrulduğumu hatırlıyorum. Rüzgârın uğultusuna karışan çığlıklarım, kulaklarımı parçalarcasına yükseliyordu. Ne olduğunu bile anlayamadan, fırtınaya kapılıp sürüklenmeye başladım. Büyük bir hortumun ortasındaydım sanki.

Dakikalar boyunca, hortumun içinde, bir yaprak gibi savruldum durdum. Hiç bitmeyecek gibi gelen bu birkaç dakikanın sonunda, hortumun hızı kesildi ve olduğum yere yığılıp kaldım. Gözlerimi açamıyordum. Gözlerim ve yüzüm toz içinde kalmıştı. Sanki üzerimden tonlarca ağırlık geçmişti.

Olduğum yere serildim kaldım. Kollarımı ve bacaklarımı hissetmiyordum. Hortumun etkisiyle taşlara ve ağaçlara çarpmıştım. Ellerimle, yüzümü ve gözkapaklarımı temizledim. Gözlerimi yavaşça açmayı denedim ama başaramadım. Etrafımdaki karları, yüzüme sürüp gözlerimi yıkamak için almaya çalıştım. Elimle etrafta bir parça kar aradım ama hiç kar olmadığını fark ettim. Son bir çabayla ve çığlık atarak gözlerimi açtım. Gözlerim yanıyordu, acıdan kıvranıyordum. Olan biteni gördükten sonra, acımı kısa bir süre de olsa unutmuştum.

Etrafta kışa dair tek bir iz yoktu. Bütün karlar kaybolmuş, yerine muhteşem güzellikte bir ilkbahar gelmişti. Rengârenk çiçekler vardı. Ağaçlar yapraklarını açmışlardı ve kuşlar, kelebekler uçuşuyordu.

Bu manzarayı gördüğümde birden irkildiğimi hatırlıyorum. Çünkü daha birkaç dakika önce, sert bir kışın ortasındaydım. Donmuş nehirden karşıya geçmeye çalışıyordum. Oysaki şimdi birkaç dakika önce var olan her şey gitmiş, yerine muhteşem bir ilkbahar gelmişti.

Biraz önce üzerinden geçmeye çalıştığım donmuş ırmak, kükreyerek akmaya başlamıştı. Buna inanamazdım. Bütün bunlar gerçek olamazdı. Diğer her şey gibi, bunu da kabullenmeliydim ve ben de bunu yaptım.

Kendime gelmeye başladığım zaman, bütün vücudumun ezildiğini hissettim. Dokunduğum her yer ağrıyordu. Acı içinde kıvranıyordum. Hortumun etkisiyle o kadar çok savrulmuştum ki, neredeyse çarpmadığım yer kalmamıştı. Ellerime ve bacaklarıma saplanan dikenleri çıkardım.

Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin