Birinci Bölüm

455 39 6
                                    

  

            ...ve ansızın uyandım. Sanki birisi saatlerdir zile basıyordu. Yataktan doğrulurken gömleğimin üzerinde mavi mürekkep lekeleri olduğunu fark ettim. Ben bu mürekkebin gömleğime nasıl aktığını anlamaya çalışırken, dışarıda birisi ısrarla, kulaklarımı sağır edercesine zile basıyordu. Kapıya doğru yaklaşırken saatime baktım, neredeyse akşam olmuştu.

            "Posta!" diye bir ses duydum kapıya yaklaştığımda.

            Tam karşımda duran uzun boylu, hafif kilolu, orta yaşlı adam bana gülümseyerek, "Günaydın" dedi. "Günaydın" dedim ben de. İsmimi söyledi, "Evet" dedim. Teslim tutanağını imzaladım ve mektubu alıp kapıyı kapattım.    

            Gönderen kısmında "Miralay İbrahim" yazıyordu ve altında bilmediğim bir adres vardı. Mektubu alırken hiç dikkat etmemiştim, ama mektupta benim adım yazmıyordu.

            Miralay İbrahim adını daha önce hiç duymamıştım.

            Mektup yanlış gelmiş olabilir düşüncesiyle postacıyı yakalamak için apar topar çıktım dışarı. Ama çoktan gitmiş olmalıydı. Etrafta kimseyi göremedim. Belki yan taraftaki iş yerlerinden birisine girmiştir düşüncesiyle bakındım etrafıma, ama görünürde hiç kimse yoktu. Birkaç kişiye sordum, kimse postacıyı görmediğini söyledi.

            Mektubun üzerinde yazan ismi sordum etraftakilere. Belki de mektup gerçekten bana gelmişti. Hem zaten postacı kapıyı açınca adımı sormuştu bana. Mektup büyük olasılıkla bana gelmiş olmalıydı.

            Merakla çıktım tekrar yukarıya. Büyük bir zarftı bu. Sarı renkli, epeyce eski görünümlü büyük bir zarf...

            Zarfı açtım heyecanla. Sayfalar dolusu mektup vardı içinde ve hepsi de tozlanmıştı... Zarfı açtığımda ellerim ve yüzüm toz içinde kalmıştı. Bu çok eski bir mektuptu. En azından yıllarca postada beklemiş olabilirdi. Ama bunu bana kim, neden göndermiş olabilirdi ki?

            Tozlarla örtülü sayfaları birer birer çıkardım zarfın içinden. Etraf toz duman olmuştu. Öksürmeye başladım. Pencereyi açıp tozlu sayfaları temizlemeye çalıştım. Ama tozlar, yosun gibi yapışmıştı sanki kâğıdın üzerine.

            Onlarca sayfalık bir mektubu bana kim göndermiş olabilirdi ki? Hem "Miralay" askeri bir unvandı. Ama benim asker tanıdığım da yoktu. Bana kimsenin mektup yazmak isteyeceğini de sanmıyordum... Mektupta benimle ilgili bir bilgi de yoktu.

            Bir anda içimin ürperdiğini hissettim. Peki, postacı beni nasıl bulmuştu? İsmimi nereden biliyordu? Zarfın üzerinde benimle ilgili hiçbir şey yazmıyordu. Büyük bir şaşkınlık içindeydim.

            Mektubu açıp ilk sayfaya baktığım zaman, daha da garip şeylerle karşılaştım.


Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin