Biraz daha yakından baktığımda, bunun ormanda karşılaştığım yılan olduğunu anladım. Öylesine vahşi görünen bir yılandı ki... Ama benim hayatımı kurtarmıştı. Şimdi yine beni bulmuş ve yardıma ihtiyacım olduğunu anlamıştı. Yerde hareketsiz bir biçimde yatıyordum ve bir yılan benim yardımıma gelmişti.
Derken, uzaklaşmaya başladı. Irmağın yukarısına doğru kıvrıldı ve yanımdan ayrıldı. Belki de tesadüfen gelmişti yanıma ve yardıma ihtiyacım olduğunu da anlamamıştı. Uzaklaştı ve gözden kayboldu. Ben yine yapayalnız ve çaresiz kalmıştım. Ama onu yeniden görmek bile güzeldi. Kuyruğundaki yarası bütünüyle iyileşmişti. Giderken dönüp arkasına baktı. Sonra da tamamen gözden kayboldu.
Çok duygulanmıştım. Bana yardımcı olamazdı. Belki de beni ölmeden önce son bir kez görebilme hissi doğmuştu içine ve beni görüp yoluna devam etti. Bir yılanla bunları paylaşabileceğim aklımın ucundan bile geçmezdi.
Ağrılarım yeniden artmaya başladı. Bütün bedenim acıdan yanıyordu. Mektubu okumaya devam ettim kaldığım yerden...
"Sadece inanmaya devam et. Eğer inanmıyorsan, hiçbir şey uğruna savaşmaya değmez. Yüreğinin sesini dinle. Eğer yapabileceğine inanıyorsan, yapmışsın demektir... O halde sadece yap..."
Mektubu aldım ve yüreğime bastırdım. İnanmalıydım. Eğer kaybedersem, kazanma ihtimalimi yok etmiş olacaktım. O anda haykırmaya başladım. Ne olursa olsun, yapacaktım. İstediğimi elde etmek için mücadele etmeye devam edecektim. Beni ben yapan şey, inancımdı.
Sonra akıl almaz bir biçimde toprak yarılmaya başladı ve toprağın içinden, bir yılan kıvrılarak çıktı. Ardından, bir su kaynağı akmaya başladı. Gürül gürül akan sular, bedenimi ıslatmaya başladılar.
Yılan dostum, umudumu kaybettiğim bir zamanda yardımıma koşmuştu. Gözden kaybolduğunu ve beni bırakıp gittiğini düşündüğüm anda, o bana su getirmek için çalışıyordu.
Kana kana içtim suyu. Bütün kaynağı bitirmek istiyordum. Günlerdir susuzdum. Sıcaktan erimiş bedenimi yıkadım suyla. Bütün yaralarımı suya temas ettiriyordum. Doya doya içiyordum. Sanki yıllardır suya hasret kalmıştım.
Derken yılan dostum, birkaç meyve getirdi bana. En çok ihtiyacım olduğu anda, imdadıma yetişmişti. Eğer inancımı kaybetseydim, bütün bunlar asla olmazdı. İnanmıştım ve olmuştu.
Yılanın getirdikleriyle karnımı doyurdum. Bunlar beni iki gün idare edebilirdi. Dostumun bana yaptığı yardımı hayatım boyunca unutamazdım. Beni burada koruyabilir ve iyileşinceye kadar bana bakabilirdi.
Benim için yaptıkları, benim onun için yaptığım şeyin yanında hiç sayılırdı. Bir yılan bile, kendisine yapılan yardımı unutmuyordu. Çok iyi dost olmuştuk. Onunla konuşuyor ve şarkılar söylüyordum. Her defasında, gözünü ayırmadan dinliyordu beni. Hiçbir korku ve tedirginlik hissetmiyordum.
Yaşadıklarımın yorgunluğuyla bedenim iyice uyuşmuş ve göz kapaklarım ağırlaşmıştı. Gözlerimi kapadım ve uyumaya başladım. Acılarım azalmıştı. Susuz değildim ve karnım doymuştu. Tam derin bir uykuya dalacaktım ki, ensemde yılanın soluduğunu hissettim. Yaklaştı ve dilini uzatarak dişlerini gösterdi bana. Acımasız bir şekilde bakıyordu ve ben bunu neden yaptığını anlamamıştım. Bana düşman gibi bakıyordu. İyice yaklaştı yanıma, dişlerinin sivrildiğini görebiliyordum.
Sonra sert bir şekilde koluma doğru uzanıp, dişlerini geçirdi ve bütün zehrini gönderdi bana...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)
Ficção GeralElinize Ansızın Bir Mektup Geçebilir. ...ve O Mektubu Okuduğunuzda Bütün Hayatınız Sonsuza Dek Değişebilir... Bu Kitabı, Dünyanın Herhangi Bir Yerinde, Çaresizliğin ve Umutsuzluğun Ortasında, Umudunu Kaybetmeden Ayakta Durmayı Başar...