Yirmi Yedinci Bölüm

130 25 10
                                    

Zirveden inmem çok kolay olmuştu. Günlerce tırmandığım yolu, birkaç saatte bitirmiştim. Dağın eteklerine geldiğimde, burada daha önce hiç görmediğim bir göl olduğunu fark ettim. Gölün kenarında yürüyor ve bir yandan da, Miralay'ın bana verdiği son hediyeyi düşünüyordum...

Sonra, uzaklardan bana doğru koşarak bir çocuğun geldiğini fark ettim. Elleriyle bir şeyler işaret ediyor ve bağırarak koşuyordu bana doğru. İyice yaklaşmıştı. Onu görünce birden duraksadım. Çünkü bu benim çocukluk halimdi... Kendi çocukluğumu görüyordum karşımda.

Yanıma yaklaştı ve "Merhaba" dedi. "Çok uzaklardan geliyorum. Sırf seni görebilmek için... Sana söylemek istediklerim var."

Neden koşarak geldiğini sordum. Kötü bir çocuğun onu kovaladığını söyledi. Ondan kaçıyordu. Bana söylemek istediklerini söyleyip hemen gidecekti.

"Lütfen dinle beni. Söylediğim her şeyi yap. Zamanım yok, o gelmeden gitmeliyim...

Birazdan burada olacak ve sana bir şeyler söyleyecek. Sakın onun söylediklerini yapma. Onu başından göndermeye çalış ve şu mektubu sonuna kadar oku."

Elime bir mektup tutuşturdu ve sonra koşarak uzaklaşıp gitti.

Merakla açtım mektubu ve okumaya başladım.

"Seni çok seviyorum. Seni bu dünyada kimse benden daha çok sevemez.

Lütfen zamanını boşa harcama. Hayat çok kısa. Onu mükemmel bir şekilde yaşamaya çalış. Sen mutsuzluğu hak etmiyorsun. Sen çok, ama çok değerli bir insansın...

Hayatın her saniyesinden zevk almaya çalış. Yapabileceğinin en güzelini yap. En uzak yerlere git, en yükseğe tırman... Asla insanların olumsuz sözlerine kulak asma. Sen her şeyi yapabilecek güçtesin. Başkalarının ne dediği umurunda bile olmasın.

Mutsuz olduğun zamanlar aynaya bak ve içindeki mutlu çocukla konuş. Onun sana söyleyecek bir sözü mutlaka vardır.

Seni çok seviyorum. Beni hissetmek için aynaya bakıp gülümsemen yeterli. En zor anlarda bile, sana yardım edebilirim. Yeter ki, beni unutma..."

...ve çocuk koşarak gitti. Daha doğrusu ben koşarak uzaklaştım. Tek kelime söylememe izin vermeden sürekli o konuşmuştu. Kimden kaçıyordu acaba?

Az sonra aynı çocuk yine geldi. "Ne oldu, seni kovalayan çocuğu gördün mü?" dedim.

"Kimden bahsediyorsun sen!" dedi, sert bir ses tonuyla.

"Az önce diğer tarafa koşuyordun" dedim.

"Gördün mü o aptalı?" dedi.

"Hangi aptalı?" diye sordum.

"Bana benzeyen o aptal çocuğu..." dedi...

Anlamıştım... Bu içimdeki kötü çocuktu. Yaklaştı yanıma ve "Onun söylediği her şeyi unut!" dedi.

"Söylediği hiçbir şeye inanma. Sana ne saçma şeyler söylediğini biliyorum.

Ben sana gerçeklerden söz etmek istiyorum. Artık gerçekleri görmelisin. Sen başarısızlığa mahkûmsun. Hayatın kontrolü senin elinde değil. Sen sadece karşına çıktığı kadarıyla yetinebilirsin. Artık hayal kurmaktan vazgeçmeli ve gerçeklere dönmelisin.

Çünkü hayat acımasız, çünkü hayat zor... Sen hayatla mücadele edecek kadar güçlü değilsin. Artık gözlerini açmalı ve kendine gelmelisin. Hayat acılarla dolu, hayat mutsuzluklar üzerine kurulu. Bunu kabullen ve hazır ol. Başarı ve mutluluk sadece bazı insanlara verildi. Sen onlardan biri değilsin.

Mutluluk aptalca bir hayalden başka bir şey değildir. Kim sonsuza dek mutlu oldu ki? Hayat güçlü olanların hayatı ve sen güçsüzsün.

Sevginin gerçek olduğuna mı inanıyorsun? Sevgi de bir yalandır, diğer her şey gibi"

Takılmış plak gibi ardı ardına sıralıyordu öfke dolu sözcüklerini. Ona, bu sözlerin benim için önemli olmadığını söyledim. Artık kendi hayatımın sorumluluğunu alacağımı ve mutluluğun peşinden gideceğimi söyledim.

"Buna izin vereceğimi mi sanıyorsun?" dedi alaycı bir sesle.

"Beni engelleyemezsin!" dedim. "Ne olursa olsun, istediğimi gerçekleştireceğim ve sen engel olamayacaksın."

"Ben içinde olduğum sürece bunları asla yapamazsın" dedi.

"O zaman senden kurtulurum, seni içimden çıkarıp atarım" dedim.

"Ama" dedi, "Ben senin bir parçanım."

"Böyle bir parçam olsun istemiyorum" dedim ve uzaklaştım yanından.

Arkamdan seslendi ve "İşte bütün hayallerin elimdeki bu kutunun içinde" dedi ve sonra koşmaya başladı.

Ardından ben de koştum. Çok hızlıydı ve yetişemiyordum. Sonra birden hızlandım. Yakaladım onu ve kutuyu elinden almaya çalıştım. Çok güçlüydü, bırakmıyordu kutuyu.

Dakikalardır savaşıyordum onunla. Kutuyu elinden nasıl alacağımı bilmiyordum. Bütün gücümü topladım. Tek hamlede yere serip kutuyu, yani hayallerimi alacaktım ondan...

"Yeter artık! Bırak hayallerimi. Hayallerimi yaşamak istiyorum ben..."

Onu yere serdiğimi ve kutuyu elinden aldığımı hatırlıyorum.Sonra annem beni uyandırdı ve babamla kardeşimin kahvaltı için beni masada beklediğini söyledi... 


SON


Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin