On Birinci Bölüm

121 25 2
                                    

Yüzünü bile görmediğim birisi, beni sert bir tekmeyle uçurumdan aşağıya doğru acımasızca fırlatmıştı! Ben henüz neye uğradığımı bile anlamışken, büyük bir hızla uçurumdan aşağıya doğru düşüyordum. Boşlukta uçuyor ve ölüme sürükleniyordum. Beni bu uçuruma fırlatan her kimse, avazım çıktığı kadar bağırıyor ve ona lanetler yağdırıyordum. Az sonra ölecektim ve hiçbir amaca hizmet etmeyen bir ölüm olacaktı bu.

Saçlarım rüzgârın şiddetiyle birlikte savruluyor, bedenim buz kesiliyor ve gözlerim yanıyordu. Tüm gücümle çığlık atıyor ve hiçbir işe yaramayacağını bile bile, "İmdat!" diye bağırıyordum.

Ölüme metreler kalmıştı. Giderek daha da yaklaşıyorum sona. Hayatla ölüm arasındaki o ince çizgiye saniyeler kalmıştı ve birazdan bütünüyle yok olacaktım... Rüzgârın uğultusu, kulaklarımı sağır ediyordu ve bu dayanılmaz uğultunun arasında fısıltıyla konuşan birilerinin sesini duyuyordum. Sanki rüzgâr konuşuyordu benimle ve bir şeyler söylemeye çalışıyordu;

"Kanatlarını aç ve bir kelebek gibi uç..."

Rüzgârın sesi benimle konuşuyordu. Ben ölüme sürüklenirken, uçmamı söylüyordu. Hem de bir kelebek gibi... Aynı sesi tekrar duydum.

"Sana sesleniyorum, sadece kanatlarını aç ve bütün gücünle kullan onları."

"Ne demek istiyorsun?" dedim alaycı bir sesle, "Birazdan yere çakılmış olacağım."

Birkaç saniye sonra ölecektim. Belki de bunun korkusuyla delirmiş olmalıydım. Ölüme saniyeler kala aynı sesi yeniden duydum...

"Bana bak! O kanatlarını kullanacak mısın, kullanmayacak mısın?"

Gözlerimi kapadım ve bir kelebek gibi uçtuğumu hayal ettim. Birazdan öleceğimi biliyordum. Belki de her şeyin bir anda olup bitmesini istediğimden olsa gerek, söylediğini yaptım ve kanatlarıyla rüzgâra karşı koyan bir kelebek gibi süzüldüğümü hayal ettim.

Gözlerim hala kapalıydı. Ölümden korkmuyordum. Çünkü korkmak bir şeyi değiştirmeyecekti. Bir uçaktan paraşütsüz atlamak gibi bir şeydi bu. Yaklaşıkça, içimdeki korku giderek artıyordu. Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiş ve ölüme hiç bu kadar yakın olmamıştım. Hayatta olmanın ne kadar değerli olduğunu anladım birden, ama bu geç bir anlayıştı ne yazık ki...

Hayatta olmak ve yaşamaktan daha değerli bir şey olamazdı şu anda benim için. En zor ve acı dolu hayatı bile, ölüme tercih edebilirdim şimdi. En büyük başarısızlıkları kabul edebilir, en büyük acılara katlanabilirdim. Ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin, yaşamaktan daha değerli olamazdı. Yaşamın ne kadar güzel olduğunu, yere çakılmama metreler kala anlamıştım. Bütün hayallerim gözümün önünden geçti birer birer. Tüm rüyalarım silikleşmeye başladı. Artık son saniyelerimdi ve ben birazdan bu dünyada olmayacaktım. Dünya dönmeye devam edecekti ve ben içinde olmayacaktım. Bensiz hayat nasıl olurdu acaba? Saçmalık... Bensiz hayat, bir kişi eksik olarak devam ederdi.

Rüzgâr bedenimi bir bıçak gibi yanıyordu sanki. Bütün hücrelerimin donduğunu hissettim. Çaresizlik ve pişmanlık hisleriyle dolmuştum.

Derken rüzgârın uğultusu kayboldu ve bedenimde tatlı bir serinlik hissetmeye başladım. Saçlarımın rüzgârla dans ettiğini hissediyordum. Yüzümü okşayan tatlı bir rüzgar vardı sadece ve gözlerimi bir an bile açmamıştım düştüğümden beri. İlk defa güneşin sıcaklığını bu kadar yakınımda hissediyordum. Rüzgârın uğultusu giderek daha belirgin bir şekilde haykırıyordu bana. İçimdeki ses, yine aynı şeyi söylüyordu:

"Kanatlarını aç ve bir kelebek gibi uç"

Söylediğini yaptım. Başka seçeneğim de yoktu zaten. Saniyeler, yıllar gibi geçiyordu. Bir saniye daha fazla yaşamak için her şeyimi verirdim şu anda. Artık sayılı saniyem vardı ve birazdan bana ayrılan süre dolacaktı.

Sanki bir güç beni yukarı doğru itiyordu. Farkında olmadan, nereye gittiğimi bilmeden, bir yerlere sürükleniyordum. Boşluğun ortasında kalmıştım ve yapayalnızdım.

Dakikalar boyunca yere yapışacağım anı bekledim. Öldükten sonra neler olacağını merak ediyordum. Cennete mi gidecektim acaba, yoksa cehenneme mi? Korkuyu bütün bedenimde hissediyordum. Her yanım titriyordu. Kanım donmuştu adeta. Çaresiz ve umutsuzdum. Rüzgârda sürüklenen bir yapraktan farkım yoktu. Nereye gideceğimi ve başıma neler geleceğini bilmiyordum.

...ve sonra bitti...

Rüzgârın uğultusu dindi ve ben ne zamandan beri kapalı olduğunu bilmediğim göz kapaklarımı açtım yeniden...


Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin