Dördüncü Bölüm

253 32 0
                                    

        Sanırım mektup gerçekten bana gönderilmişti... Kafamdaki soru işaretleri giderek çoğalmaya başladı. Soru işaretlerini bir tarafa bırakıp başladım okumaya.

Mektubun Yazıldığı Tarih     : 12 Aralık 1923

Mektubun Teslim Tarihi       : 3 Eylül 1996

            "Sana,

            Bu mesaj yalnızca senin için... Henüz sen doğmadan yıllar önce yazılmış bir mektubu tutuyorsun şu anda ellerinde.

            Lütfen bana kim olduğumu ve seni nereden tanıdığımı sorma. Yalnızca seni çok sevdiğimi bilmeni istiyorum. Beni daha önce hiçbir yerde görmedin... Ama ben seni, yıllar boyu izledim durdum...

            Kimi zaman dokundum ellerine, gözlerine baktım en umutsuz anlarında... Sen görmedin beni...

            Bazen bir gölge gibi izledim seni. Attığın her adımda yanındaydım.

            Bugün ben artık yaşamıyorum ve artık istesek de, istemesek de birbirimizi göremeyiz...

            Ama şu anda konuşuyorum seninle ve sen duyuyorsun beni... Benim için çok değerli olduğunu bilmeni istiyorum, seni çok sevdiğimi ve senin için en güzel olan şeyleri temenni ettiğimi...

            Sana çok uzaklardan sesleniyorum. Gözlerinin göremeyeceği kadar uzaklardan... Dünya üzerindeki hiçbir gözün göremeyeceği kadar uzaklardan...

            Şimdi dokun ellerime. Karanlık uçurumlardan, tekrar aydınlığa varmak için dokun...

            Yıldızlara dokunmak için dokun ellerime. Ellerimin nerede olduğunu sorma, sadece dokun.

            Kuşların sesini duyuyor musun? İçinde çırpınıp duran kuşların... Senin yüreğinde tutsak kalmış, özgürlüklerine kavuşmak isteyen kuşların...

            Yıllar boyu o kuşların sesleriyle uyandım en derin rüyalarımdan. Herhangi birini özgür bırakabilmeyi ne kadar çok istediğimi tahmin edemezsin.

            Artık o kuşların hepsi de özgür olacak. Ne yazık ki ben bunu göremeyeceğim... Sadece hissedebilirim ve hissetmek ruhunla görebilmek demektir. Seni görüyorum, çünkü ruhumun derinliklerinde seni hissedebiliyorum.

            Sen çaresizlik içinde kıvranırken, ben yıllarca izledim seni. Her acında yanında olmak istedim. Silmek istedim gözyaşlarını, dokunmak istedim ellerine, sımsıkı sarılmak istedim sana...

            Solmuş papatyalar gibi yere düştüğünü görmek dayanılmazdı benim için...

            Sana nefesin kadar yakındım, belki de daha yakın. Ama dokunamazdım sana.

            Kafesin bütün anahtarları benim elimdeydi ama onları veremezdim sana. Özgür bırakamazdım tutsak hayallerini...

            Çünkü henüz vakit tamamlanmamıştı. Mektubu zamanından önce teslim edemezdim sana. Özgürlüğüne kavuşmak için katlanılması gereken bir süre vardı ve artık süre bitti...

            Öğrenmen gereken şeyleri öğrendin. Alman gereken dersleri aldın ve artık yaşaman gereken şeyleri yaşayacaksın. Hayat sana en güzel hediyelerini vermedi henüz.

            Süre doldu ve yolun bundan sonraki kısmında ben yanındayım. Artık yalnız değilsin. Hiç olmamıştın ve hiç olmayacaksın..."

            Hayatta pek çok acıya katlanmıştım. Pek çok şeyin üstesinden gelmeyi başarmıştım, ama ilk defa kendimi bu kadar korku ve şaşkınlık içinde bocalarken buluyordum.

            Eğer bütün bunlar bir şakaysa, artık dünyada güvenebileceğim hiç kimsenin kalmadığına yürekten inanabilirdim. Çünkü mektupta yazan şeyler benim gizli dünyamla ilgili şeylerdi. Kilitleyip anahtarını denize fırlattığım kasalarda sakladığım, hiç kimsenin bilmediği ve hiç kimsenin bilemeyeceği sırlarımdı bunlar benim.

            Mektubu yazan kişi beni çok iyi tanıyor olmalıydı. Ancak bu dünyada beni hiç kimse beni bu kadar iyi tanıdığını iddia edemezdi.

            Nasıl olur da hiç tanımadığım birisi, nereden geldiğini bile bilmediğim bir mektupta, beni adım adım takip ettiğini söyleyebilirdi?

            Ben yıllar boyu hiç kimseyle konuşmamıştım. Benim hayatım gece olduğunda, yıldızlar gökyüzünde belirdiğinde başlardı.

            Yıldızları görebileceğim bir vakitte uyanır, gecenin zifiri karanlığı kaybolana dek bekler ve güneş doğduğunda ise karanlık dünyama tekrar geri dönerdim.           

            Yıllarca böyle yaşamıştım ben. Günün çok az bir kısmında ihtiyaçlarımı gideriyor ve kalan zamanda ise yalnızlığımla sohbet ediyordum. O feci kazada tüm ailemi kaybettiğim günden beri buydu benim hayatım...

            ...ve şimdi 1923 yılında yazılan bir mektupta, birisi beni yıllar öncesinden tanıdığını söylüyordu.

            Sinirlerim bozulmuştu ve tüm dengemi kaybetmek üzereydim. Bir anda gözlerim boşaldı. Annemi, babamı ve kardeşimi düşündüm.

            Yıldızlardan bana bakacaklar umuduyla her gece sabaha kadar bekledim onları. Bazen yıldızlardan bir kaçı yanıp sönerdi ve o zaman bana göz kırptıklarını düşünürdüm.

            "Anne çok özledim seni" diye ağlardım her gece. "Babam... Senin sevgini ve gücünü bu kadar erken kaybetmemeliydim. ...ve kardeşim... Hayat senin için bu kadar acımasız olmamalıydı"

            Elimde mektup, ağladım dakikalar boyunca. Tek bir satır bile okumadan ağladım. Bu şakayı kaldıramıyordum artık. İğrenç bir şakaydı...

            Mektupları yırtıp atmak geçti içimden. Aldım bütün sayfalarını, hepsini toparladım avucumda ve yakmak üzere mutfağa doğru yürüdüm.

            Çakmağı yaktım ve tutuşturmak üzere yaklaştırdım mektuplara.

            Tam o anda hayatımda başıma gelen en tuhaf şeyle karşılaştım ve elimdeki çakmağı da, mektupları da bir anda yere fırlattım... 


Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin