Onu gördüğüm anda, donup kaldım. Korku ile heyecan arasında garip bir duygu yaşıyordum. Postacı, yolda karşıma çıkacak işaretlere dikkat etmem gerektiğini söylemişti. Belki de bu bir işaretti.
Birkaç saniye yılanla göz göze geldik. İkimiz de birbirimizi izliyorduk. Savunmasızdım. Bir yılana karşı ne yapabilirdim ki... Eğer kaçarsam, kurtulamayacağımı biliyordum. Elime taş ya da sopa alacak zamanım da yoktu. Çünkü en küçük bir hareketimde, bana saldırabilirdi. Sonra yüreğimin sesine kulak verdim. İçimdeki ses, korkmamam gerektiğini söylüyordu. Ama karşımda zehirli olduğundan emin olduğum bir yılan vardı. Yıllarca yılanlardan korkmam gerektiğini öğrenmiştim.
Bir süre, hiçbir şey düşünmeden bekledim. Bu arada yılanın gözlerine, bana acımasını söylercesine bakıyordum. Bunun bir işaret olduğundan emindim. Eğer yeterince uzun süre, gözlerine yalvarır gibi bakarsam, beni bırakacağını biliyordum. Belki o da benden korkuyordu.
Sonra bütün korkuların bir aldatmaca olduğunu düşündüm. İnsan isterse bir kelebekten ya da zararsız bir böcekten bile korkabilirdi. Ama eğer istemezse, bir yılandan korkmayabilirdi. Bütün korkular bir yalandan ibaretti. Korkular zihnin bize oynadığı oyunlardı. Şimdi hayat karşıma bir yılan çıkarmıştı ve benim ne kadar dayanıklı olup olmadığımı test ediyordu. Eğer korkarsam ve kaçarsam, kaybedecektim. Yılanın zehrinin tek bir damlası bile beni öldürebilirdi. Ondan kaçmanın doğru bir çözüm olmadığını düşündüm. Korkulardan kaçarak kurtulamayacağımı biliyordum. Yapmam gereken şey, korkuyu ona yönlendirmekti. Yılanı, korkusuz olduğuma inandırmalıydım.
Gözlerimi asla kaçırmadım, o da kaçırmadı. Dakikalarca birbirimizi kolladık ve sürekli olarak birbirimize baktık. Yüzümde belli belirsiz terler oluştu. Ellerim titremeye başladı. İçimde tuhaf bir duygu vardı. Heyecana benzeyen ama heyecandan çok farklı bir duyguydu bu. Sanki içimde simsiyah, kocaman bir taş vardı. Adım atmamı engelleyen ve beni olduğum yere mahkûm eden büyük, siyah bir taş.
Yılanı izledim dakikalar boyu. Sonra birden gözlerim yılanın kuyruk bölümüne takıldı. Kuyruk kısmında derin bir yara vardı. Yaraya yapışan ve kuyruğun derisine geçmiş dikenler görüyordum. Belli ki, bu canını yakıyordu ve hareket etmesini engelliyordu.
Aklımda sürekli olarak postacının sözleri vardı: "Karşına çıkan işaretlere dikkat et!" Bu bir işaret olabilirdi. Eğer o dikeni kuyruğundan çıkarırsam, acısı azalacaktı. Bu şekilde belki beni bırakabilirdi. Ona doğru yaklaştım. Gözlerimde sevgi dolu bir ifade ile yürüyerek yılana doğru yürümeye başladım. Bir kelebeğin yürüyüşü kadar masum ve sessizdi adımlarım.
Korkularım hakkında bildiğim her şeyi unutmuştum. Eğer bir şey olacaksa zaten olurdu. Kaybedeceğim çok şey yoktu. Ona yardım etmeliydim. Ama bu yardım, korkumu yenmekten çok, acısını azaltmak içindi.
İyice yanına yaklaşmıştım. Başını sallamaya ve dilini bana doğru uzatmaya başladı. Tek bir ani hareketimde beni öldürebilirdi, bunun farkındaydım. Ama yardım etmeliydim. Onu bu acısından kurtarmalıydım.
Gözlerinin içine baka baka yürümeye devam ettim. Ben yaklaştıkça, o geri adım atıyordu. Bu benim işimi daha da zorlaştırıyordu. Ben yürüdükçe o daha da hırçınlaşmaya ve daha saldırgan görünmeye başlıyordu. Belki yılanı orada o halde bırakıp yavaşça ayrılabilirdim. Eğer merhameti varsa beni affederdi ve ben de yoluma devam edebilirdim. Ama ben bunu yapmak istemiyordum. Yılanın bana ihtiyacı vardı. Benim işaretim oydu ve onun aradığı işaret de bendim. Açık yarasına batan o dikeni çıkarmak için oradaydım ben. İçimden seslendim ona, "Lütfen sana yardım etmeme izin ver" gözlerimle ona, hayattaki en sevdiğim insana bakıyor gibi baktım. İçimden onu çok sevdiğimi söyledim. Gerçekten yardım etmek istiyordum.
Sevgi dolu gözlerle bakmaya devam ettim. Anneme bakıyor gibi baktım ona. Bir annenin bebeğine baktığı gözlerle bakmaya devam ettim o zehirli yılana.
Durdu, hiç kımıldamadı. Sonra başını bana doğru uzattı ve ardından dilini dışarı çıkardı. Sivri dişlerinin hedefinde ben vardım.
Dişleri bıçak gibiydi. Keskin dişlerini bana doğru çevirdi ve...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanatsız Uçan Kuşlar (Raflarda)
General FictionElinize Ansızın Bir Mektup Geçebilir. ...ve O Mektubu Okuduğunuzda Bütün Hayatınız Sonsuza Dek Değişebilir... Bu Kitabı, Dünyanın Herhangi Bir Yerinde, Çaresizliğin ve Umutsuzluğun Ortasında, Umudunu Kaybetmeden Ayakta Durmayı Başar...