2- ÂİRES UYANDI

976 85 28
                                    

"Sadece onun elleri ve benim ellerim, hepsi bu..."

Karşımda boylu boyunca uzanan adama baktım, yaklaşık kırk dakikadır yaptığım gibi. Boyu tahminimce 195 civarında kilosu 85 ve daha fazlası olabilirdi. Oldukça ağırdı ama vücudu efsane kitaplarında ki yunan tanrılarına benziyordu! İşinin ehli bir heykeltıraşın ustalık eserini andırıyordu.. Kesinlikle günümüzde ki tipik erkeklere benzemiyordu. Ahh! Korkudan beynim durmuştu galiba ondan adamın vücudunu kesiyordum! Kendine gel kızım! Sapıttın iyice! Off! Beyin travması falan mı geçirdim ben düştüğümde? Rahatlamamı sağlayan tek şey henüz uyanmamış olmasıydı. Bu sayede korkum gitmiş yerini telaşa bırakmıştı. Ancak kafamda dönen milyon tane soru işareti kriz geçirmeme sebep olacaktı neredeyse. O yaratık neyin nesiydi? Mutant geçirmiş uçan bir kertenkele miydi? Yoksa toprağın altında kalan bir dinazor yumurtasından mı çıkmıştı? Bu adam o canavar olabilir miydi? Nasıl bir insan bir hayvana dönüşebilirdi ki? Gerçi o şey hayvan kategorisine girer miydi orası da meçhul! Mistik bir dünyadan fırlamış gibiydi! Ayrıca ben neden bu iri adamı güç bela kulübeye kadar getirmiştim ki!? Bu soruların hiçbiri hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Çünkü gecenin bu soğuğunda o tehlikeli ormanda bırakamazdın adamı Mira!"

Evet! İç sesim haklıydı. Alt dudağımı ısırıp etrafıma baktım. Ya tehlikenin ta kendisini bizzat ben getirdiysem buraya kadar? Endişem git gide artıyordu. Evde bulunan bütün mumları ve şömineyi yakmıştım. Hava buz gibiydi ve malum, kendisi bir parça çıplaktı(!)
Yavaşça ayağı kalkıp parmak uçlarımda ilerledim. Üstüne kalınca bir battaniye örtmüştüm ama yinede ateşine bakmam gerekiyordu. Neticede burada bir ceset görmeye hazır hissetmiyordum kendimi. Elimi temkinli bir şekilde kavruk tenine yaklaştırdım. Ancak sessiz odada duyulan hayvansı hırıltısı ile yerimden fırlayıp olabildiğince uzak bir köşeye kaçtım. Kalbim gümbür gümbür atarken dudaklarımı birbirine bastırdım. Pekala, yaklaşmak yok! Kesinlikle yok! Fazlasıyla savunmasız olduğumu fark edince başımı kolonun arkasından uzatıp uyanmış mı diye baktım. Siyah kaşları çatılsa da hala uyuyordu. Sessiz bir soluk koyverdim ve parmak uçlarımda mutfağa ilerledim. Çekmeceleri karıştırıp kendimi koruyacağım bir şey aradım. Biraz bakındıktan sonra demir yemek kepçesini gözüme kestirdim. Tamam, bu sağlam görünüyordu. İşe yarardı. Kepçeyi sımsıkı kavrayıp yeniden odaya gittim ve öteki koltuğun en ücra köşesine oturup gözlerimi onun üstüne diktim. Uyandığında ters bir hareket yaparsa anında bunu kafasına geçireceğim ve o bayıldığında buradan kaçacağım. Fakat öncesinde aklımda ki sorulara cevap vermesi gerekiyordu. Gözlerim bir kapanıp bir açılırken başımı sağa sola salladım. Tabiki de bu vaziyetteyken uyuklayacak değildim! Hem ben uykudayken koca bir Ejdere dönüşüp beni tek lokmada yutma ihtimali de vardı! Bu düşünceyle daha sıkı sarıldım yemek kepçesine bir kılıç misali. Şu an tek umudum bu demir parçasıydı çünkü..

********************

Çok net işittiğim hayvansı ses ile kaşlarımı çattım. Hangi gerizekalı arkeoloji laboratuvarına köpek sokmuştu ki!? Profesör çıldıracaktı. Bir sinirle gözlerimi açtığımda gördüğüm manzara ile çığlığı basmam bir oldu. Telaşa kapılıp uzandığım koltuktan yere yuvarlanmam ve elimde ki yemek kepçesini gürültüyle ahşap zemine düşürmem saniyeler içinde gerçekleşti. Hemen ayaklanıp yerde ki kepçemi aldım ve güç bela ayağı kalkıp sanki bir silah tutuyormuşum gibi iki elimle kavrayıp ona doğu uzattım. Kalbim deli gibi atıyordu ama cesur görünmem gerekiyordu!

"Sa-sakın kımıldama! Yoksa.."

Yoksa ne yapardım? Kömür gibi kara harelerini bana kitlemiş her bir hareketimi dikkatle izliyordu. Gözlerinde tehtidvari bir bakış vardı. Bu adam kesinlikle dün gece gördüğüm canavardı. Bakışları birebir aynıydı. Böyle birşey nasıl mümkün olabilirdi bilmiyorum ama şu an da deli gibi korktuğum kesindi. Hemen elimde ki kepçemi çok tehlikeli birşeymiş gibi salladım ve yeniden söze girdim.

ÂİRES'İN UYANIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin