''Korkular, geçmişin en sağlam kanıtı değil midir halbuki? Bize yaşadıklarımızın gerçek olduğunu hatırlatır. Her ne kadar canımızı yaksa da.."
Boğuluyorum..
Korkuyorum..
Nefes alamıyorum..
Gözlerim, sanki beynimin bana gönderdiği bir alarm misali aniden açılınca korkuyla içinde bulunduğum boşluğa baktım.
Suyun içindeyim!
Yeniden yıllardır süre gelen o boğulma hissi bütün benliğimi ele geçirirken panikle çırpındım. Kalbimin maratona koşar gibi sert atışları kulaklarımda yankılanıyorken yüzme bilmediğim için debelenmekten başka hiçbirşey yapamıyordum.
Neredeyim? Hangi zaman diliminde, hangi suyun içinde, hangi gökyüzünün altındayım?
O kadar derin ve uçsuz bucaksız görünüyordu ki bu içine düştüğüm su, sanki koca bir okyanusun ortasında tek başıma kalmışım gibi tekledi nabzım. Git gide daha da hızlanan kalbimin sesi kulaklarımda yakılanıyorken karanlığın ortasında ateşi andıran bir parıltı yayıldı etrafa. Gözlerim ışığın kaynağına kayınca şokla gözlerimi kırpıştırdım bir kaç kere. Sol bileğimde ki ışıltılı kelebek suyunun içinde yanan bir ateş gibi coşkuyla parlarken içimden çığlık atmak geliyordu. Çırpınmayı kesmiş küt küt atan kalbimle beraber bileğime bakarken yaşama içgüdüm bana yüzmem için çabalamamı söylüyordu. Fakat yüzmeyi bilmiyordum işte! Ölüm korkusu ve kafa karışıklığım yüzünden olsa gerek ne yapacağımı bilemeden öylece süzülüyordum aşağı doğru. Aniden dalgalanan su hüzmesi ile boşlukta geriye doğru savruldum. Ciğerlerim bir parça oksijen için kıvranırken daha da dibe batmak üzereydim fakat beklemediğim bir anda sol bileğime sıcak bir el dolandı ve birden beni kendine doğru çekti. Gözlerimi yumup çarptığım sıcak bedene bakamadım. Vücudum, içi pamuk dolu bir yastık gibi kolayca yukarı çekilirken saniyeler içinde yüzeye ulaşmıştık.
Yeniden oksijene ulaşan ciğerlerim ile hızlı soluklar alıp verirken bir yandan da deli gibi öksürüyordum. Tutunduğum sıcak bedenden refleks olarak hızla uzaklaşmış dizlerimin üstünde toprağa çökmüştüm bile. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, patlamasından korktum bir anda. Esen soğuk rüzgar ıslak bedenimi titretirken kollarımı kendime dolayıp kafamda ki gürültüyü susturmaya çalıştım nefeslerim henüz düzene girmemişken. Öylesine çok ses vardı ki zihnimin içinde, hayal ile gerçeği ayırt edemiyordum.
"Sen yalnızca sefil bir dilencinin tekisin! Ne cüretle bizim çileklerimize dokunursun!? Bizi öz abin mi sandın ha!?"
"Çok yakın bir zaman sonra artık yanında olamayacağım küçük kızım.. Kendini korumayı öğrenmen gerekiyor.."
"Seni küçük fahişe! Kendini benim oğullarımla bir tutamazsın sen!"
Soğuktan donmuş parmaklarımı kulaklarıma bastırıp gözlerimi yumdum. Duymak istemiyorum bu sesleri. Fakat bir türlü susmuyordu hiçbiri. Tenimin her bir yanında hissettiğim ağrı, gözlerimin önünde dönüp duran anılarda ki gibi dayak yemenin acısını hatırlatıyordu sanki.
"Bu taşralı kız büyü yapmış olmalı efendimize! Onun gibi birini sevemez Alfamız!"
"Lanetli Kelebek! Sen zehir saçan lanetli bir kelebeksin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasyYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...