'Hem boğuluyorum hem tutuşuyorum, hiç şüphesiz çok korkuyorum..'
Koltukta dizlerimi kendime doğru çekmiş otururken karşımda ki iki adamın kavga edişini izliyordum. Daha doğrusu ihtiyar saygısını bozmadan ne yapmamız gerektiğini söylüyor Âires ise adamı öldürmekten beter tehtitleriyle reddedip duruyordu.
"Yüce efendim, o şu anda iki farklı kişilik arasında sıkışıp kaldığı için zihni bu durumu kaldıramıyor. Geçmiş ile olan bağlantısı sadece ruhunu değil, bedenini de yoruyor."
Alt dudağımı kemirmeye devam edip üstümden atamadığım tedirginliğimi saklamak için biraz daha sığındım çeneme doğru çektiğim dizlerimin arkasına. Âires hırsla soludu.
"O zaman hafızasını sil! Geçmişle olan bütün bağlantısını kopartıp yok et!"
Duyduğum şey ile hızla kaşlarımı çatıp reddettim. Sanki ben yokmuşum gibi nasıl söylerdi bunu!?
"Ne!? Hayır!"
Onlar beni umursamazken yaşlı adam yeniden söze girdi ihtiyatlı sesiyle.
"Üzgünüm efendim, bunu yapamam. Onun bilincine dokunmam kraliçenin emri ile yasaklandı."
Ne.. Ben işittiğim sözlere bir anlam yüklemeye çalışırken Âires yanımda ki koltuğa sert bir tekme geçirince deri koltuğun yarısı ahşap duvarı kırarak dışarı fırlamıştı. Ağzım açık kalırken konuşma becerimi kaybetmiştim adeta.
"Annemin amacı neydi ha!? Neden beni böyle cezalandırdı!?"
İsyankar sesine karşı içim hüzünle doldu. Kraliçe dedikleri kadın neden bizi böyle zor bir durumda bırakmıştı ki? İhtiyar adam büyük bir bilgelikle yanıtladı onu.
"Bin yıl önce yapılan bir fedakarlık sayesinde kaderimiz değişti sizin de hatırladığınız gibi.. Tanrı bu sebeple iki dünya arasında bir kapı açtı. Ülkemiz ateş halindeyken zihinlerimiz engin bir deniz gibi bulandı ve ardından duruldu.. Fakat ödememiz gereken bir bedel vardı.."
Ne fedakarlığı? Kalbim nedensizce teklerken ufak bir nefes çektim içime. Ne demek oluyordu bütün bunlar? Ne ateşi ne suyu?
"Birdaha ölmesine izin veremem.."
Âires'in dudaklarından dökülen şeyler ile yutkundum. Benden mi bahsediyordu?.. Böylesine hüzünle sarf ettiği cümlenin gizli öznesi ben miydim?
"Onun bütün anıları suyun içinde.. En kısa zamanda hatırlaması gerekiyor yoksa hepsi yok olup gidecek.."
Başımı eğip ellerimin arasına aldığımda onlar benim hakkımda amansız bir tartışmaya tutuşmuşlardı. Tek istediğim şey bir parça sakinlik ve olanları sindirmek için yeteri kadar süre. Ancak zamanım azalıyordu sanırım. Kafamın içinde yeniden duyumsadığım ses ile gözlerimi kapattım.
"Uyan kelebek.. Hâlâ uyuyorsun.."
Neden sürekli aynı şeyi söylüyordu!? Zaten uyanıktım ben! Nereden geliyordu bu ses? Gözlerimi açıp ayağı kalktım. O ikisini ardımda bırakıp evden çıktım. Çıplak ayaklarıma değen nemli çimenlere aldırmadan, nereye gittiğimi bilmeden yürümeye başladım.
"Uyan.."
Olduğum yerde durup etrafıma baktım. Tenimi yalayıp geçen ürperti ile gözlerimi ormana çevirdim. Ben onu duyabiliyordum, peki ya o beni duyabilir miydi?
"Uyumuyorum!"
Boş ormana doğru seslenip ağaçların arasında yankı yapan sesime odaklandım. Kuş seslerinden başka hiçbirşey yoktu. Yeniden yürümeye devam ettim. Kafamda ki ses çok geçmeden kendini belli etti tekrardan, fakat bu kez daha yakından geliyordu sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasyYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...