Kaburgalarımı sıkan lanet olası korseye karşı sesim başka bir yerlerimden çıkarken isyan etmeye çalıştım.
"K-krali-çem.. Nefes alamıyorum galiba.."
Kraliçe kaşlarını çatıp dolgun gül pembesi dudaklarını araladı ve kızarcasına mırıldandı.
"Düğününde de askeri zırh giymeyi planlıyordun galiba Kelebek?"
Alaylı söylemine karşı omuzlarım düşerken uykulu gözlerimi karşımda ki varaklı aynaya çevirdim. Düğünüm.. Evet benim düğünüm..
Âires'in amansız itirafı bütün hayatımda koca bir zelzele yaratmıştı resmen. Bana aşık olmuş olma ihtimali, kanımın rengini değiştirecek kadar sihirli bir mucize gibi geliyordu kulağa. Neden ben ki? Niye? İçinde yaşayan vahşi varlık kendini bana adamayı seçmişti. Bu, çok imkansız geliyordu.. Ah, Tanrım! Ne yapacağımı bile bilmiyordum bu bilgiyle! Kesin ve net olarak bildiğim tek birsey vardı, o da benim onu daha çok sevdiğim gerçeğiydi hepsi bu.
O günden sonra herşey bir yağmur damlasının yer yüzüne düşmesinden daha hızlı bir şekilde gelişmişti. Vikingler ile huzursuz bir görüşmenin ardından Âires onlara kibarca vadiden ayrılmaları konusunda kapının yolunu göstermiş ve Labha da dahil çoğu üst düzey vikingli pek memnuniyetsiz bir şekilde kendi bölgelerine dönmüşlerdi. Ancak olanlar bununla sınırlı kalmamış, Âires bana hemen evlenmek istediğini dile getirmişti. Kraliçe elbette ki bu habere deli gibi sevinmiş ancak hazırlıklar yüzünden ateş püsküren bir ejder kadar gerilmişti. Peki ya ben?
Ben ise kendisini hâlâ bir rüyanın ortasında hisseden hülyalı bir kız gibi ordan oraya sürüklenip duruyordum. Fakat kafamda, en arkalara ittiğim bir konuşma vardı sevdiğim adama ait.
"Kelebeğim, sana aşık olduğumu yani gerçek anlamda mühürlendiğimi kimseye söyleme olur mu? Özellikle de anneme.."
Bu konuşma kafamı çok karıştırıyordu. Cevabını asla öğrenemediğim tek şey buydu şimdilik. Fakat neden saklamak zorundaydık bunu bir türlü anlayamıyordum. Bana aşık olması kötü birşey miydi yani? Bu düşünce kalbimde ince bir sızıya neden olurken gözlerimi aynada ki yansımadan kaçırdım. Belki de insanların hakkımda söylediği şeyler yüzünden canı sıkılıyordu yada benim gibi taşralı ve prenseslikten oldukça uzakta olan bir kıza gönül vermek içten içe onu huzursuz ediyordu. Kim bilir? Halk arasında belli bir kesim, soylu bir aileden gelmediğim için en başından beri bu birlikteliği onaylamıyor ve arkamdan hiç de hoş olmayan laflar edip dedikodu yayıyordu. Bir çoğunun dilini Âires kesmiş olsa da (gerçek anlamda) insanların düşüncelerini yok etmeye onun bile gücü yetmiyordu. Onlar için ben, Alfalarını zehirleyen lanetli bir Kelebektim yalnızca.
Dealan-dè mallaichte..
(Lanetli Kelebek)Belime dolanan sıcak eller ile irkildim. Oda hangi ara boşalmıştı ki? Dalmış olmalıyım..
"Hoşlanmıyorum bundan."
Âiresin erkeksi hoş sesi ve sıcak nefesi açıkta ki boynumu gıdıklarken istemsizce gülümsedim. Karşımda ki ayna sonsuza kadar görmek istediğim bir resmi gösteriyordu çünkü bana.
"Neymiş hoşlanmadığın şey?"
Sakallarını tenime sürttüğü sırada dudaklarından bir kıkırtı koptu.
"Beni fark edemeyecek kadar dalgın olman elbette! Ben seni kilometrelerce öteden bile hissederken sen beni görmüyorsun.. Lanet kadın.."
Bu isyanı karşısında kaşlarım alayla havalandı. O ise siyah saçlarımı sağ omuzumda toplayıp boynumun sol tarafını kendine bir ziyafet hazırlar gibi açığa çıkartıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasyYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...