"Âires artık hayatımın tamamen içerisindeydi, kabul etsem de etmesem de.."
Aklımda dolanan milyonlarca şey vardı. Gölde gördüğüm o yansıma neyin nesiydi? O parlak kolyenin üstünde ne yazıyordu? Âires ile aramızda olan mesafesiz mesafe durumu ne kadar sürecekti? Bir gecede dilimizi nasıl öğrenmişti? Bin yıllık uyku da neyin nesiydi? Ve daha yüzlercesi.. Buraya ne için geldiğimi bile unutmuştum artık. Araştırma içindi değil mi? Fakat bütün iletişim araçlarım yok olmuştu. En önemlisi ise İnternet veya sinyal yoktu. Muhtemelen öldüğümü düşünüyordur profesör. Elimde ki çubukla toprağın üstüne birşeyler yazıp çiziyordum farkında olmadan. O ise ormanın üstünde sayısını unutturacak kadar çok tur atıp dolanıyordu. Birşeyi aradığı kesindi ama ne olduğunu bana söylemiyordu. Hava tamamıyla kararmıştı ve tek gördüğüm şey onun devasa gölgesiydi. Bu civarlardan helikopter veya dron geçmezdi çünkü sıklıkla yükselen radyorezonans dalgaları bütün elektronik cihazları bozup düşürüyordu. Sanki teknolojiye hakim bir büyücü bütün ormanı kuş uçuşu yapan gözlemcilerden korumak ister gibi bir büyüyle sarmıştı. Aynı etki telefon gibi küçük cihazlar için geçerli miydi bilmiyorum çünkü bu vahşi varlık paramparça etmişti telefonumu! Tablet ve laptop şarjı yettiği sürece sinyalsiz bir şekilde çalışmıştı, ardından da kapanmıştı. Böylelikle dünyayla olan bütün bağlantım da kesilmişti. Başımı gökyüzüne çevirip parıl parıl parlayan yıldızlara baktım. Çok güzellerdi. Tatlı tatlı esen rüzgar da uykumu getirmişti, kulübenin önünde oturduğum yerden kalktım ve gökyüzüne doğru seslendim.
"Ben uyumaya gidiyorum!"
Doğal olarak hiçbir cevap alamayınca yeniden konuştum. Bir başkası görseydi deli olduğumu zannederdi. Neticede uzaktan bakan birine göre yıldızlara sesleniyor gibi duruyor olurdum. Ancak ben devasa bir Ejderhaya sesleniyordum.
"Karnın acıkmıştır diye sandviç yapacağım uyumadan önce yersin tamam mı?"
Uzaktan duyulan tanıdık hayvansı ses ile gülümsedim. Yanıtsızlıktan iyidir değil mi? Evin içine girip kapıyı kapattım. Aramız bir iyi oluyordu bir kötü, açıkçası bu hıza yetişmek çok zordu. Neredeyse her saniye ruh hali değişiyordu ama ona da hak vermeye çalışıyordum. Çünkü büyük bir şok yaşamıştı ve uyanır uyanmaz birşeylerin peşine düşmüştü. Kim bilir ne arıyordu.. Ona yardım etmek istiyordum ama sanırım şu an da baş şüphelisi bendim. Onu benim uyandırdığımı düşünüyordu. Fakat bu tamamen yanlış anlaşılmaydı. Dağınık düşüncelerim yüzünden sandviç yaparken dikkatim başka yere kaymış ve yanlışlıkla bıçakla parmağımı kesmiştim.
"Ahh.."
İstemsiz ufak serzenişimin ardından bir kaç saniye geçmişti ki kapalı olan cam rüzgarın kuvvetiyle pat diye açılınca yerimden sıçradım ve elimdeki bıçağı yere düşürdüm. Saniyelik korkum ne olduğunu anlayınca geçmişti. Bu ormanın havası çok sertti, insanın ödünü patlatıyordu neredeyse! Bıçağı yerden alıp lavabonun içine atarken bir yandan da incecik kanayan parmağımı dudaklarıma götürdüm. Sandviçi tabağa koyup üstüne peçete örttüm ve banyoya geçtim. Ellerimi soğuk suyun altında yıkayıp havluyla kuruladım. Başımı kaldırıp aynada ki yansımama baktığımda ruh gibi beyaz tenim gözüme çarpan ilk şey oldu. Siyaha çalan saçlarım dağılmıştı, berbat görünüyordum. Daha fazla bu görüntüye katlanamadım ve banyoyu terk edip yatak odasına geçtim. Tam kendimi yatağa attığım sırada gürültüyle sallanan zemim yüzünden yeri boylamam bir oldu. Lanet olsun! Hayvan herif sanki bilerek yapıyordu!? Daha yavaş iniş yapsa ölecekti galiba! İlla deprem etkisi yaratmak zorunda mıydı?! Yapıştığım parkeden hırsla kalktım. Uzaktan dayak yemek nasıl mı oluyordu? İşte böyle oluyordu(!) Yumuşak yatağa girip yastığa sarıldım. Kollarımın arasında ki yumuşak parça her daim daha iyi hissetmeme neden oluyordu. Küçüklüğümden beri yastığa sarılmadan uyuyamazdım. Sanki birini özlüyormuşum gibi görünse de terapistim aile sevgisiyle bağlantılı olduğunu söylemişti. Hayatımda hiç yer almamış aileme karşı bir sevgi mi besliyordum yani? Tamamen saçmalıktı. Bu sadece daha iyi uyumama yardımcı olan rahat bir pozisyondu. Hepsi bu. Gözlerimi kapatınca karanlığa inat var olan görüntüde Âiresin üstüme yığıldığı an vardı. Keşke elimden birşey gelseydi, saçlarını okşamaktan başka. Eğer bütün hikayesini biliyor olsaydım onu sakinleştirmem daha kolay olurdu. Fakat bu mümkün olmayacak gibi duruyordu. En azından yakın zamanda gerçekleşmeyeceği kesindi.. Peki ya gölün başında olan beş dakikalık şey neydi? Dudaklarımı birbirine bastırdım. Aklımın başka yerlere kaymasına izin veremezdim. Yastığıma sıkıca sarılıp sessiz bir nefes çektim içime. Saat geç olmuştu, tek istediğim şey uyumaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasiYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...