"Sen dünyanın en olağanüstü varlığısın, bense en sıradan insanı.."
Ormanda uzun bir süre vakit geçirdikten sonra, nihayet sırt çantamı bulmuştuk. Ardından kulübeye geri dönmüş ve eşyalarımı masaya dizmiştim, sonra ne mi olmuştu? Kapanan telefonumu açtığım anda bu vahşi adam tek yumrukla bin bir parçaya ayırmıştı taksitini daha yeni bitirdiğim on milyarlık cihazı! Sinirden çıldırmıştım resmen! Her ne kadar laf sayıp öfkeden delirsem de o umursamadan infaz ettiği aletin parçalarına tekmeyi koyup masadan uçurmuştu. Sakinliğini koru kızım.. Sakin ol, onun öğle yemeği olma.. Şimdilik hayat mottom buyken aynı kaderi bilgisayarım da yaşamasın diye temkinli bir şekilde açmış ve onu teknolojiyle nihayet tanıştırabilmiştim. Şaşkın bakışları her ne kadar komiğime gitse de çaktırmadım. Böyle birşeyi ilk kez gördüğüne yemin edebilirdim. Kim bilir hangi dünyadan geldin de elektrik hakkında hiçbir fikrin yok? Şimdiyse saatlerdir ekrana pür dikkat bakıp dil hocasının anlatım videosunu izliyordu. Ona ne izlettirdiğimin farkında olmasa bile ben öğreneceğini umuyordum. Hala çantamı boşaltmaya devam ederken kameramı buldum. Minik tuşuna basıp açılmasını bekledim bir kaç saniye sonra galeriye geçip laboratuarda çektiğim fotoğraflara baktım. Gözlerim bir Âirese bir de elimdeki fotoğraflar arasında gidip geldi. Bulduğumuz 8 adet türü belirlenemeyen kafatası ve ortalarında ki bütün iskeletiyle gömülmüş canlı, öylesine tanıdık geliyordu ki.. Bunlar Âires'in ırkının bir parçası olabilir miydi? Modelleme uzmanımızın çizdiği animasyonlar geldi aklıma. Adam cidden bu işi biliyor olmalıydı çünkü o zaman dalga geçtiğim çizimlerin kanlı canlısı yanı başımda video izliyordu! Mantığıma sığmayan bu şeyi yaşıyor olduğuma inanamıyorum! Acaba o, bu görselleri görse ne tepki verirdi? Sinirlenir miydi? Yoksa üzülür müydü? Nedense üzülmesinden ziyade sinirlenmesini tercih ettiğimi hissettim. Bu da neyin nesiydi? Kalbi kırılmasın ama benim boynumu kırsın öyle mi? Ahhh! Bu adam bana büyü mü yaptı!? Neden böyle salak saçma şeyler düşünüyorum hiç anlamış değilim! Kamerayı kapatıp kenara koydum ve tabletimi çıkarttım. İnternet namına hiçbirşey yoktu, ufacık bir sinyale de razıydım ancak burda elektrik bile yoktu! Resmen orta çağa geri dönmüştüm. Bakışlarımı karşımdaki dikkat kesilmiş adama çevirdim. Yakışıklı suratı hislerini belli etmiyor, sadece hafif çatılmış kaşlarından ne olduğunu kavramaya çalıştığını anlayabiliyordum. Siyah nemli saçları sudan çıktığı için dağılmış ve dalgalanmıştı.
"Gözlerin ağırır, ekrana o kadar uzun süre bakılmaz. Biraz ara ver."
Bana tenezzül edip bakmamıştı bile. Cevap vermesini hiç beklemiyordum zaten. Gözlerimi devirdim. Kime konuşuyorum ben burda acaba?
Sabah
Tenime batan güneş ile yüzümü buruşturdum. Akşam akşam bu güneş nereden çıktı ya!? Hırsla gözlerimi açınca ilk gördüğüm şey karşımda ki pencere oldu. Ne? Sabah mı olmuştu? Dün akşam koltukta uyuyakalmış olmalıydım. Başımı çevirip Âirese baktım. Kapanmış siyah ekranın karşısında duruyordu. Başını eğip ellerine bakıyor parmaklarına tek tek dokunup birşey sayıyor gibi görünüyordu. O saymayı biliyor mu ki? Yattığım yerden doğrulup gözümün önüne düşen saçlarımı düzelttim. Tam gerneşip esnemeye başlayacakken duyduğum sesle tükürüğüm boğazıma kaçtı ve ölümüne öksürmeye başladım.
"Kaçıncı yüzyıldayız?"
Hass.. Konuşuyordu!
Resmen konuşuyordu! Aniden sesini duymak korkudan üç buçuk atmama sebep olmuştu. Sessizken korkutucu gelmiyordu, yani geliyordu ama şimdi.. Yutkundum. Başını eğdiği yerden kaldırıp bana çevirdi kara gözlerini. Farklı birşey vardı.. Birşey olmuştu, korkutucu duruyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÂİRES'İN UYANIŞI
FantasiaYeri göğü inleten kükreyiş bütün vücudumun korkuyla titremesine neden olmuştu. Ellerimle kulaklarımı kapatıp gözlerimi yumdum sımsıkı. Dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığın ardından aniden kıyamet sona erdi. Şimdiyse duyduğum tek şey kendi nefes a...