11- CRİOSTA (5)

625 56 11
                                    

Bazen aldığımız soluklar ciğerimize sığmaz ve dünya bizim için kapalı bir kutuya dönüşür ya hani, işte şu an hissettiğim darlık tam olarak buydu. Hatta sırf daha rahat nefes alabilmek için o üstüme giydirdiği tam donanımlı zırhı bile çıkarıp atmıştım kenara. Fakat bir işe yaramamıştı.. Nefesimi kesen bir fırtına vardı ve ben kendimi hiç olmadığım kadar aciz hissediyordum karşısında. Daha önce hiç ne kadar zayıf ve kırılgan olduğumu düşünmemiştim, öyleymişim halbuki. Ya da gardımı indirmiş olmanın acısını hissediyordum yüreğimde yalnızca. Dolan gözlerime inat karşımda metrelerce uzakta olan ağacın gövdesine nişan aldım bir kez daha.

"Bu, sana güvendiğim için.."

Saniyeler içinde parmaklarımın arasından kayan ince uzun ok, tam nişan aldığım noktaya saplandı. Vakit kaybetmeden bir tane daha ok yerleştirdim gergince tuttuğum yayıma. Zihnimin içinde bağırıp çağırıp bana hakaretler savuran bir ben daha vardı sanki, o yüzden odaklanmak zamanımı alıyordu. Normal şartlarda dört saniyede hedef alır, altı saniyede atış yapardım. Ancak şu an dakikalar birbirini kovalıyordu.

"Bu, sana inandığım için.."

Hızla benden uzaklaşan keskin uçlu tahta parçası, az önce attığımın dibine saplanırken ufak bir nefes çektim içime tatmin olamayarak. Lanet olsun! Bir ok daha aldım parmaklarımın arasına fakat o esnada duyduğum hışırtı ile pozisyonumu koruyarak arkamı döndüm. Davetsiz bir misafirim vardı anlaşılan. Çok geçmeden işittiğim alkış sesiyle beraber sola doğru dönüp ağaçların arasından çıkan kişiye baktım. Gördüğüm yüz ile kalbim teklerken kısa bir anlığına nefesimi tuttum.

İmkansız..

"İnanılmazsın gerçekten sevgili kardeşim!"

Sionnach.. Bu gerçek olamaz.. Üstünde ki hayvan postu ve kalın deri giysileri ile vikingleri anımsatıyordu. Kuzeyden onlarla beraber mi gelmişti yoksa?

O kadar sıkı kavramıştım ki yayın ahşap bölmesini, sırf titreyen ellerimi fark etmesin diyeydi çabam. Biliyordum işte, arena da sırtı dönük gördüğüm kişi oydu. Ruhumda kol gezen ağrının sadece zihnimin bir oyunu olduğunu biliyordum ama sanki acısı daha tazeymiş gibi sızlıyordu bedenim. Onun ve diğer iki üvey abimin vurduğu yerler özellikle..

"Ne işin var burada? Nasıl buldun beni?"

Sırtını dayadığı ağaca rahatlıkla yaslanmış elinde ki hançeri evirip çevirip duruyordu. Dağınık sarı saçları ve kahve gözleri eskisinden farksızdı. Tiksindirici bir rahatlıkla mırıldandı.

"Abiciğine bir selam bile vermeyecek misin yani? Ben sana böyle mi terbiye verdim?"

Yaslandığı yerden hareketlenince pozisyonumu sertleştirdim.

"Kımıldama yoksa beynini dağıtırım."

Şen kahkahası ormanda yankılanıyorken beklemediği bir anda saçlarının arasından teğet geçecek şekilde nişan alıp bir ok fırlattım. Hemen başının üstünde ardında ki ağaca saplanan ok ile aniden kesildi sesi. Ukala pislik. Şimdi çatılmıştı işte sarı kaşları.

"Sessiz sedasız gideceksin Criosta'dan Sio. Tıpkı sana benzeyen o iki sıçanın yanına dön. Seni burada görmek istemiyorum."

Sionnach sinirlendiğini belli edercesine sert bir soluk koyverdi fakat küstahlığından ödün vermeyerek devam etti konuşmaya.

"Söylentileri ilk duyduğumda bahsettikleri kadın seni anımsatmıştı, arsız, dik başlı, inatçı ve iyi nişancı dediler. Şaşırdım doğrusu, sırf bu yüzden geldim buralara kadar ancak sen bana geri dönmemi mi söylüyorsun? Üstelik kardeşim koca bir vadinin sultanı olmak üzereyken mi?(!)"

ÂİRES'İN UYANIŞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin