Medya Serdar Ortaç şarkılarına olan aşkımın simgesidir...
İyi okumalaar...
(Yazarınızdan)
Biricik kızının ellerinden kayıp gidişini izleyen Suna Hanım ne yapacağını şaşırmıştı. Aklını kaybetmiş gibi ellerini kafasına bastırmış bir şekilde ağlıyordu. Gidip eşine hesap sorma isteği içini yiyip bitirirken bazı gerçeklerin ortaya çıkmasından korktuğu için susuyordu.
Kızı gibi oğullarını da kaybetmek istemiyordu.
Oğulları ise karmakarışık kelimesinin vücut bulmuş hali gibiydiler. Hepsi salonun farklı bir tarafında dağılmış düşünüyordu.
Kimi öfkeli, kimi üzgün bir durumdaydı. Özellikle Doruk, Can, Barış ve Mert kız kardeşlerinin arkasından gitmek istemiş fakat Demir tarafından dördü de durdurulmuştu.
Doruk'un yaşadığı hayal kırıklığı ise tüm abilerinin üzüntüsüne ağır basıyordu. Gidip ikizini geri getirmek istiyordu fakat Demir abisinin buna yine izin vermeyeceğinin farkındaydı. Sinirine hakim olmaya çalışıyordu, aksi taktirde kendini durduramayacağı ortadaydı. İçindeki boşluk hissinin tarifi yoktu. Daha ikiziyle doğru düzgün zaman bile geçirememişti ki. Gözyaşları durmaksızın akarken elinden olacakları beklemek dışında hiçbir şey gelmiyordu.
Can, her zaman olan neşesini kaybetmiş, durgunca olanları izliyordu. Oysa ne kadar da sevinmişti bir kız kardeşi olduğu için. Onunla yapacak o kadar çok şey planlamıştı ki. Hiçbirini yapamayacakları gerçeğini kabullenmek istemiyordu. Göz yaşları ona ihanet edercesine birer birer süzülürken elinden gelen tek şey ağladığının fark edilmemesi için dizlerini kendine çekerek yüzünü onlara yaslayıp gizlenmek oldu.
Mert, yerinden kalkıp Can'ın yanına ilerledi ve tam yanına oturdu. Kolunu kardeşinin omzuna dolayarak kendine çekti. Aralarında en hassas olan Can olduğu için kardeşini yalnız bırakmak istemiyordu. Elinden gelse aynı anda hepsinin yanında olurdu fakat bu şuan için mümkün olmadığını çok biliyordu.
Demir ve Ege'den sonra kardeşleri arasında en büyük olan Mert, aslında abilerinin kendine yapmadığı şeyleri kardeşlerine yapan kişiydi. Onların görevini kendi üstlenerek şefkatini kardeşlerinden esirgemezdi. Şuan yaşanan durumda ise kendi bile bu kötü haldeyken onları nasıl toparlayacağını bilmemekteydi.
Barış ve Savaş, yan yana ayakta dikiliyorlardı. Görüntüleri aynı olan bu iki kardeşin içleri bambaşkaydı. Barış neredeyse sinir krizi geçirecek aşamadaydı fakat Savaş fazlasıyla sakindi.
Savaş'ın bildiği gerçekler içini rahatlatmaya yetiyordu. Biliyordu ki babası ne yapar eder kardeşini geri getirirdi. Layana olmazsa babasının öve öve anlattığı ailedeki ilk kıza kendisi sahip olduğu için gururlandığı biri de kalmamış olurdu. Bu yüzden babası kızını asla oraya bırakmazdı.
Gerçeklere diğer kardeşlerinden çok daha fazla hakimdi. Onu herkesten soğutan ve sessizleştiren de bildikleriydi ya zaten...
Ege, öncesinde Layana'yla ettiği kavgayı düşünüyordu. Ne gerek vardı ki önyargılı davranmaya? Bir anda ona güvenmesi tabi ki saçma olurdu ama en azından önyargılı yaklaşmayıp nötr davransa belki de bu kadar pişman olmazdı şuan. Sert yüz ifadesinden ödün vermiyor fakat içindeki o pişmanlığı da gizleyemiyordu.
Demir'in ise kafası o kadar karışıktı ki kendi düşüncelerinden etrafına zarar verebilecek durumda olduğunu bile fark edemiyordu. Git gide artan siniri ve yaşadıkları kendini kontrol etmesini zorlaştırıyordu. Genelde böyle durumlarda sinirine hakim olabilmeyi başarırdı fakat şuan yaşanan şeyler buna fazlasıyla engeldi. Evet, belki Layana ile pek hoş anıları yoktu ama bu içindeki abilik duygusunu ve koruma iç güdüsünü bastırmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAYANA (Gerçek Aile)
ChickLit"Daha abi olmayı bile beceremiyorken nasıl aile olacağım ben size?" ... Yıllar önce salak bir hemşirenin dalgınlığı yüzünden dünyası değişen Layana'nın biraz anormal, biraz saçma, biraz eğlenceli ve fazlasıyla kaoslu hayatına hoş geldiniz. ... Klas...