Selam yıldızlarım :)
Bir önceki bölüme gelen yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Bu bölüme gelecek olan yorumlarınız bekliyorum.♡
Bölüme başlamadan önce sol alt köşedeki yıldıza dokunarak bana destek olabilirsiniz.
Buraya ben de sizin için bir yıldız bırakıyorum.⭐ Sizinkileri de bekliyorum.❥
Keyifli okumalar.♡
.
.
.
3. BÖLÜM "KAÇIŞ"
Elimi kasenin içine daldırdım, bir çekirdek daha alıp dudaklarıma götürdüm. Kabuğu kırıp da içindeki tuzlu çekirdeği yutarken gözlerim etrafta dört dönmeye devam etti. Elimde kalan kabuğu bir diğer kasenin içine atarken yeni bir çekirdek daha aldım. O sırada ilerideki kulübeden üç adam çıktı. Hemen peşlerinden de dört adam daha çıktı ve kapıya doğru yürüdüler.
Onlar evden çıkıp da kendilerini bekleyen gemiye bindiklerinde hızla saate baktım. Saat şu an tam olarak 12:03'ü gösteriyordu. Bu da demek oluyor ki çalışanlar tam bu saatte vardiya (Bir işyerinde çalışan işçilerin sırayla çalışmasına verilen isimdir.) değiştiriyorlardı.
Fark ettiğim bu gerçekle dudaklarım yana kıvrıldı. Kaçma kararı aldıktan sonra yaptığım ilk şey eve giriş çıkış saatlerini kontrol etmeye karar vermek olmuştu. Bu yüzden de bu evdeki ikinci günü fazla sıkıcı bir şekilde tamamlamış, üçüncü güne de çok erken uyanmış, bahçeye çıkmış ve eve giriş - çıkış saatlerini kontrol ediyordum. Saatlerdir evden çıkanlar sadece az önce gemiye binenler olmuştu. Yani bir tek sanırım çalışanların değişim saatinde kaçmak için fırsatım olabilirdi.
Ben bunları düşünürken öğleden sonra çalışacak olan adamların olduğu gemi gelmişti. Şu an bahçede olduğumdan dolayı denizi ve gemiyi göremiyor olsam da sesinden anlamak zor değildi. Zaten çok geçmeden de bahçenin büyük kapısı sesli bir sekilde açılmış, içeriye 10'a yakın adam girmiş ve görev yerlerine dağılmışlardı.
"Ne yapıyorsun sen burada?" Aniden duyduğum Pars'ın sesiyle irkildim. Bacaklarımın üzerinde duran çekirdek kasesi yere düşerken hızla başımı çevirdim ve ona baktım.
"Neden sessiz sessiz geliyorsun?" Çıkıştım, Pars üzerinde oturduğum bahçe koltuğunun ön tarafına geldiğinde ben de ona döndüm. Tam karşımda durdu, ellerini arkasında birleştirdi. Fakat hiçbir şey demedi ve sanırım sorusuna cevap vermemi bekledi.
"Ya ne bakıyorsun sen bana öyle?" Diye kızdım, çünkü şu an çok büyük bir hata işlememişim gibi bakıyordu. "Oturuyorum, oturmak da mı yasak?" İmalı bir şekilde kurdum bu cümleyi. Pars birkaç saniye daha boş boş yüzüme baktıktan sonra tam karşımda olan koltuğa da kendisi oturdu ve erkeksi bir tavırla ayak ayak üstüne attı, gözlerini üzerime dikti.
"Sen de bir tuhaflık var." Deyince kaşlarımı çattım. İstemsizce başımı önüme eğdim ve kendime baktım. Fakat tuhaf olan hiçbir şey göremedim. Acaba yüzümde mi bir tuhaflık var diye düşünürken konuştu.
"Görünüşünden bahsetmiyorum, o her zaman tuhaf zaten." Dediğinde bakışlarım yeniden onu buldu ve göz devirdim. Benimle uğraşmadan, bana laf çarpmadan dayanabildiği maksimum süre on dakikaydı. "Hareketlerinden bahsediyorum." Diye tamamladı cümlesini. Arkama yaslandım, ellerimi göğsümün altında birleştirdim.
"Ne varmış hareketlerimde?" Diye sordum ve mantıklı bir cevap vermesini bekledim.
"Tuhaf işte." Verdiği cevap bu olurken bir kez daha göz devirmemek için kendimi çok zor tuttum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞKA SÜRGÜN
Подростковая литература"O Doğu'ysa ben Batı'ym." "O siyahsa ben beyazım." Diye haykırdı genç kız. Fakat bu cümleleri kurarken bu hikâyenin aslında Doğu'yla Batı'nın kavuşmasını, siyahın beyaza karışmasını anlattığını bilmiyordu. Öğrendiğinde ise hiçbir şey eskisi gibi ol...