**********************
Seni çöpe atacağım poşete yazık!
**********************On üç, on dört yaşlarımızı 'okul-dershane-ev' üçlüsü arasında geçirmemize sebep olan bu rezil sistemi asla affetmeyeceğim. Sekizinci sınıfın sonuna yaklaştıkça stresimiz iyice tavan yapmış, o denemeden bu denemeye, okuldan dershaneye koşuşturup duruyorduk. Aklımızda sürekli aynı sorular dönüyordu. Sınav nasıl olacaktı? Hangi liseye gidecektik? Arkadaşlarım, bizim okulun lise tarafına çoktan kayıt olmuşlardı bile. Ben ise kararsızdım. Arkadaşlarımdan ayrılmak istemiyordum; ama bu okuldan da bıkmıştım. Annem de fen lisesine gitmemi istiyordu. "Anne, orası 482 puanla alıyor ben nasıl kazanayım?" diyemiyordum tabii, kadıncağız kızına sonsuz güveniyordu. 7.sınıf SBS'de iyi bir derece yapmıştım; ama beklentiyi bu kadar yükselteceğini bilsem yapar mıydım hiç? Özüm tembel benim.
Okulda, sanki stresimize stres katmak ister gibi sabah bir, öğleden sonra bir olmak üzere günde iki deneme sınavı yapılmaya başlanmıştı. Ama unuttukları bir şey vardı. Biz robot değildik. Bizim de kafamız ağrıyordu, biz de bunalıyorduk. Sabah zor bir denemeden çıkmıştık ve bir denemeye daha girmek istemiyorduk. Bu nedenle, yedi arkadaş kaçıp mescide saklandık. Yedi kişi sınava girmezseniz hemen fark edilir tabii. Ama o anki adrenalin ve sınavda ecel terleri dökmek yerine şişe çevirmece oynamak her şeye değerdi. Keşke Selman Hoca da birazcık anlasaydı bu durumu. Şişe çevirmece oyunlarımızın baş kahramanıydı zaten kendisi.
Selman Hoca'nın inancı gereği eline bayan eli değerse abdesti bozulurdu. Biz de oyunda cesaret seçen ilk kişiye hep aynı görevi verirdik."Selman Hoca cumaya giderken eline dokunup kaç!"
Tabii bu kadarına ben bile cesaret edemedim. Bu görev hep içimizde bir ukde olarak kaldı. Yalnız içimizde kalan tek şey bu değildi. Bir tanecik sınava girmememiz biraz abartılmış, bu küçük kaçamak bize çok görülmüştü. Ertesi gün Selman Hoca ilk iş olarak beni ve geri kalan altı arkadaşımı odasına çağırdı. Sanki olayın o altı arkadaşımla hiçbir alakası yokmuş gibi sadece bana bakıyordu."Neden girmediniz sınava?"
O an beynime sus, sakın sen cevap verme, diğerleri versin, boş ver diye telkinler yolluyordum ki ağzımdan "Hocam bir günde beş yüz tane sınav yapmayın siz de hem günler çöpe mi girdi?" sözleri çıkıverdi. Ulan, bir ağzına sahip çıkamıyorsun be, ne konuştuk biz az önce? Selman Hoca da hep bu anı beklemişçesine "Günler çöpe girmedi; ama ben seni atacağım o çöpe merak etme sen! Kaç para veriyorsun bu okula? Sence, sen olmasan biz batar mıyız? Dişimin kavuğuna bile yetmez verdiğin para, bu okulda olmasan hiçbir eksiklik hissetmeyeceğiz!" gibi sözler sarf etti. Adam bütün içindekileri kustu bir anda. Donup kaldım hiçbir şey diyemedim. Ulan, altı üstü bir denemeye girmedik ne oluyor?
Bu sözlerden anladığım kadarıyla babam okula milyonlar bağışlayan bir zengin olsaydı istediğimi yapabilirdim. Zihniyetleri buydu işte.
Selman Hoca beni bir güzel rencide ettikten sonra sınıfımı değiştirdi. Sınıflarımız, girdiğimiz deneme sonuçlarına göre belli oluyordu. Beni en iyi sınıftan alıp bir alt sınıfa yerleştirdi. Diğer altı arkadaşıma ise hiçbir şey yapmadı. Sinirden deliye dönmüştüm. Ulan, o sınıfa kolay mı girdim ben? Başka ceza mı kalmadı? Hem neden sadece ben ceza alıyorum?
Bazı hocalarımız bu duruma itiraz etseler de "Bir kişi ceza alıyorsa hepsi alsın!" deseler de Selman Hoca hiç oralı olmadı. Zaten o okulda disiplin kurulu diye bir şey yoktu. Sadece Selman ve kararları vardı. Yalnız, böyle bir karar vermek o kadar kolay olmayacaktı.Ertesi gün annemle babam okula gelip bu duruma itiraz ettiler. Yazık bu aileye de yazık, okulun yolları aşındı benim sorunlarım yüzünden. Fakat Selman Hoca yine hiç umursamadan "Bu, onun ilk vukuatı değil, hak etti!" diyerek annemlerin konuşmasına müsaade bile etmeden konuyu kestirip attı. Belli olmuştu artık. Bu mesele konuşarak halledilemeyecekti. Selman Hoca "Burada benim kurallarım geçer!" diyordu, annem ise "Başlarım ulan senin kurallarına!" diyordu. İki taraf da inada bindirmişti. Yalnız Selman Hoca akıllı bir adam olsaydı annemin damarına basmaması gerektiğini bilirdi. Ama annemin "Mahkemeye vereceğim sizi!" diye çemkirmesi üzerine "İstediğiniz yere verin!" karşılığını verecek kadar aptaldı. Bunun üzerine bordo bereli anam sinirden çılgına dönmüş, savaş takımlarını giymiş, Amerikan başkanı dahil herkesi devreye sokmaya hazırdı. Bekle Selman bekle, ecelin geliyor!
Babam, her ne kadar daha yapıcı davranmaya çalışsa da "Şu anki sınıfının birincisi sensin, ne güzel işte." dese de annemin gazabına uğramamak için susmak zorunda kalmıştı. İstisnasız her gün Müdür'ü ve sınıf hocamızı arayıp itiraz etmeye devam ediyorduk. "Biz Selman Bey ile konuşacağız." diyorlardı; ama değişen bir şey olmuyordu. Bir hafta geçmesine rağmen hala sınıfım değiştirilmiyordu. Yeni sınıfıma alışmak gibi bir niyetim de yoktu. Okulda aynen ruh gibi dolaşıyordum. Sınava az bir süre kala bütün moral ve motivasyonum düşmüştü. Bu üzüntümü gören annem tekrardan ipleri eline aldı. Akşam yemeğinde bu konuyu gündeme getirdi.
"Gördün mü nasıl adam kayırdıklarını, bunlar böyle işte. Tamam bitti, lisede bu okula adımını bile atmayacaksın!"
"Zaten istemiyorum bu okulu!"
Babam yine hiç tepki vermeden yemeğini yemeye devam ediyordu. Annem, hafif dürtükledi "Yarın yine arayıp konuş şu Selman denen adamla."
"Tamam ya, ben konuşurum yine."
Yazık adamcağız işten yorgun argın geliyor, tek derdi huzurlu bir yemek yemek; ama mümkün olmuyordu. Ne yapalım babacığım, ben de sizin imtihanınızım işte.Annemle benim baskılarımıza dayanamayan babam son hamlesini yapmaya hazırdı. Ertesi gün tekrardan Selman'ı arayıp:
"Bu çocuklar sınava girecek Selman Bey, siz ne biçim idarecisiniz? Bütün moralini ve psikolojisini alt üst ettiniz. Pazartesiden itibaren okula yollamayacağım ve sizi, çocukların psikolojisini bozuyor diye gazeteye vereceğim!" demiş.
Aslan babam benim be. İşte böyle, dinsizin hakkından imansız gelir. Bu güzel golle annem 1-0 öne geçmişti ve tekrardan eski sınıfımda derse girmeye başlamıştım. Bu durum Selman Hoca'yı fena kızdırmıştı ve en ufak bir hatamı yakalamak için düğmeye basmıştı.
Artık hareketlerime daha çok dikkat ediyor, okul eteğimi bile giyiyor, Selman Hoca'nın eline koz vermemek için büyük çaba sarf ediyordum. Hem yanlış bir şey yapsam Selman Hoca'dan önce annem beni vururdu. Başka çarem yoktu. Selman Hoca'nın bütün kışkırtmalarına boyun eğecek ve mezun olup gitmeyi bekleyecektim. Zaten şunun şurasında mezuniyete ne kalmıştı ki? Selman Hoca uğraşmak için kendisine yeni birileri bulmak zorundaydı. Fakat unutmaması gereken bir şey vardı. Ne güzel demiş üstat Serdar Ortaç:
Benim gibi olmayacak
İnanma
Benim gibi olmayacak
Sonu bendim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Okulda Denemeyiniz
HumorHerkes en az bir kere, geçtiğimiz yılı düşünüp "Ayyyy geçen yıl ne kadar salakmışım!" cümlesini kurmuştur. İşte bu cümle, benim hayatımın özeti. İstisnasız her yıl böyle kendimden utanırım. Bir insan her sene saçmalıklarına saçmalık katabilir mi? Ne...