YAZ TATİLİ

246 11 3
                                    

9.sınıfın sonuna gelindiğinde alan tercihi yapmamız gerekiyordu. Notlarıma hiç aldırış etmeden ve bir dakika bile düşünmeden sayısalı seçmiştim. "Daha 9. sınıf fiziğini yapamıyorsun, 10. sınıfta ayvayı yersin!" demedim. "Biyolojiyi çocuk oyuncağı mı sanıyorsun?" demedim. "Kimya deneyinde alnını delen adamsın ne yapıyorsun?" demedim. Mazoşist gibi daldım sayısal belasına.

Hayır, zaten ne seçecektim ki? Eşit ağırlık seçsem edebiyat sevmiyorum, coğrafya desen ayrı rezalet, sözel zaten ölüm gibi bir şey, galiba okumak eylemi bana göre değildi. Ticaret adamıydım belki de. Hemen iş dünyasına atılmam lazımdı da keşfedilemedim işte.

Aslında çocukluk hayalim doktor olmaktı. Ama bu hayalim artık gerçeklerle yüzleşmiş, toprak altına gömülmeye hazırlanıyordu ki ailemin de hayalinin, benim doktor olmam olduğunu öğrendim. Milletin sülalesinden patır patır tıpçı çıkarken bizim sülalede tek sayısalcı ben olacaktım. Hayır, benim eşit ağırlıkçı bacımdan bile tıp beklentisi vardı, artık siz düşünün benim halimi.

Alanlarımızı seçip karnelerimizi aldıktan sonra enfes bir yaz tatili bizi beklemiyordu tabii ki. Deniz, kum, güneşler beklemiyordu. Arkadaşlarla eğlencenin dibine vurmak beklemiyordu. 13 saatlik otobüs yolculuğu bekliyordu. Rezalet dinlenme tesisi çayı bekliyordu. Ordu'nun yaylaları bekliyordu. Bizim için yaz tatili demek annemin memleketi Ordu'ya gitmek demekti. Ordu güzel şehir, iyi hoş da gittik mi en az iki ay kalıyorduk. Dayımın oğlu Mehmet Alp de olmasa sıkıntıdan patlardım. Ben deli Mehmet Alp benden deli, harika bir ikiliydik.

Mehmet Alp'i, anneannemlerin mahallesindeki herkes tanırdı. Yaramazlıklarıyla illallah ettirmişti milleti. Dayıma, konu komşudan günde en az beş şikâyet gelirdi. Hiperaktifti çocuk, tutamıyorduk. Ben zaten tutmaya da çalışmıyordum hemen uyum sağlıyordum kendisine.

Mehmet Alp'le aşağı mahallede boş boş dolanırken bir anda durdu:

"Hadi zillere basıp kaçalım."
"Oğlum, çocuk değiliz artık olmaz."
"Ne oldu, korktun mu?" Bu soruyla otuz beş yaşında da karşılaşsam anında gaza gelirim ben.

"Tamam hadi yapalım" dememle Mehmet Alp dünyadaki bütün zillere basmaya başladı. On parmağıyla birden basıyordu. Utanmasa ayağıyla da basacaktı. Kocaman bir mahalle ve tek bir soru:

"Kim o?"

Biz, deli dana gibi kaçarken, millet yavaş yavaş camlara çıkmış "Gelin lan buraya eşşoğlueşşekler!" sesleri yükselmeye başlamıştı. Ordu'nun bayır sokaklarında yarı koşup yarı yuvarlanarak kendi mahallemize vardık. Peşimizden kovalayan yoktu, rahat bir nefes aldık. Son nefes alışlarımız olduğunu nereden bilebilirdik ki? Meğer biz kaçarken bakkalın çırağı yüzlerimizi hafızasına kazımış. İki gün sonra dayım, Mehmet Alp, ben yine aynı mahalleden geçerken bir anda önümüze çıktı. Dayıma dönüp:

"Beyefendi, çocuklarınız zillere basıp kaçarak insanları rahatsız ediyorlar." dedi.

Allah'ın çırağı, yemedin içmedin bugünü mü bekledin? Hayatta başka gayen mi yok? Hiç mi zile basıp kaçan çocuk görmedin? İşine baksana! Dayım da çırağa dönüp "Çocuk onlar, olur böyle şeyler kusura bakmayın." demedi tabii ki. Ne çocuğu, on beş yaşında koca dana olmuşuz, zile basıp kaçmak mı kaldı?

"Kusura bakmayın, biz köyden geldik de şehirde nasıl davranacağını bilmiyor çocuklar." dedi.
O an yer yarılsa da yerin dibine girseydim keşke. Dayı, bu nasıl bir özür dileme şekli? Hayır, burası Ordu. Burada herkes köylü değil mi zaten?  Sonra bize dönüp, "Bir eve gidelim, yaktım çıranızı!" bakışı attı.

Eve gittiğimizde Mehmet Alp'le ben süt dökmüş kediye dönmüştük. Dayım durumu anneme anlattıktan sonra bize döndü:

"Puuuhhhh sizin öteki yüzünüze! Rezil kepaze olduk millete."

"Tuhhhh size yazıklar olsun!" bu sefer annemdi. Lama yavrusu muyuz kardeşim biz, ne tükürüp duruyorsunuz? Birden ayağa fırladım. Koltuğun tepesine çıkıp parmağımla dayımı işaret ederek:

"Sen, hiç mi yaramazlık yapmadın çocukken?"

"Peki ya sen anne? Hiç mi zile basıp kaçmadın? Hiç mi bu zevki, bu adrenalini tatmadınız? Bu bir suçsa evet, ben suçluyum!" demedim tabii ki, böyle bir şey yapsam şu an yaşıyor olmazdım, siz de bu kitabı okuyor olmazdınız. Başımızı yerden hiç kaldırmadan "Özür dileriz, bir daha olmayacak." dedik. Bunun üzerine bir hafta boyunca evden dışarı çıkmamız yasaklandı.

"Ulan Mehmet Alp, hep senin yüzünden!"

"Sen de niye hemen gaza geliyorsun kardeşim?Uymasaydın bana."

"Sus Mehmet Alp, sus!"

Okulda DenemeyinizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin